
December 2020 | People
TR Below
BERRAK YURDAKUL
The 4 Attitudes to Embrace in Life
Words Onur Baştürk
The Peacock That Doesn't Speak, The Sixth Race, The Guardian of Two Worlds, A Homemade Parachute, Seven Thoughts About You... Berrak Yurdakul’s books have always carried a subtle wisdom and guidance that never feels condescending. Recently, she’s begun sharing her insights not only through her books but also via online seminars. What sets her apart from other self-improvement guides is this: her solid training in Tibet and her openness about being a Buddhist.
How did you come to embrace Buddhism? Did you undergo any formal training?
I first encountered Buddhism in my twenties. I was deeply impressed by its approach to the mind, its emphasis on mental discipline, and its realism. During a trip to Nepal, I met Chogye Trichen Rinpoche, who had settled there after the Chinese occupation of Tibet. A brief conversation with Rinpoche was enough to awaken in me the desire to become a Buddhist. I later studied with other teachers, but primarily, I consider myself a student of Trichen Rinpoche. He left his earthly body in 2007, but we believe the teacher-student connection transcends death.
SEEING MY OWN PRIDE AND VIOLENCE
How did your transformation unfold?
Integrating Buddhist practices into my life brought about significant changes. Buddhism teaches us to confront our own darkness. Like many, I had a mind programmed to blame others for the injustices, cruelty, and lack of love in the world while absolving myself of any responsibility. When I looked at myself objectively, I realized that all those dark elements existed within me, too. I saw my own pride, the violence I carried openly and secretly, my selfishness, my hypocrisies, and much more. Completely purging oneself of these isn’t easy, but even acknowledging their existence is a big step forward.
Is Buddhism a religion or a teaching? This is a common point of confusion.
Buddhism isn’t a religion because Buddha wasn’t a prophet—he was a human being, just like you or me. He looked into his own mind, came to know it, and gained great freedom as a result. He tells us how he achieved this freedom, teaches us the methods he practiced, and assures us that we can find all the answers to existence within ourselves if we apply these practices. You don’t need to be a Buddhist to benefit from Buddhist practices. Regardless of your beliefs, mindfulness and meditation can help you achieve inner freedom, get to know yourself better, and open your heart.
FOREVER THE WOUNDED GAZELLE, BECAUSE…
I loved your piece on “The Four Attitudes to Life.” The first one is “the wounded gazelle.” You say that, like a wounded gazelle, a person should find a sanctuary where they can heal and return to it often. Why a wounded gazelle? Can’t we visit this sanctuary when we’re not feeling wounded? Must a person always be broken to reconnect with their essence?
From a Buddhist perspective, we are always the wounded gazelle. Whether we feel good or bad doesn’t change our wound. This wound comes from not knowing our true nature and being disconnected from our real essence, which is made of love and compassion.
PAIN HURTS LESS
The second attitude is the “strong lion.” Here you say, “One must not give in to upsetting and shocking situations or let gloomy thoughts take over.” Can you elaborate?
It’s essential to fully experience every moment, whether it’s joyful or sorrowful. Life is made up of all these experiences. Rejecting unpleasant moments as “bad” only creates division and conflict. We can’t run away from negative thoughts, but we can strive not to identify with them.
By “not being taken over,” I mean staying present with all negative feelings, thoughts, and experiences without letting them consume you. You stay with whatever is happening but avoid getting lost in the narrative your mind creates about it. This attitude brings calm during difficult times and, most importantly, keeps you from falling into the deep pit of self-pity. Over time, practice shows us that when our mind doesn’t overreact or resist, pain hurts less.
The most beautiful attitude is “the wind.” Can you explain it further?
Our inner state often changes easily based on external influences. If we find our surroundings unpleasant or unattractive, we want to leave. If we’re near someone we’ve labeled as “unlikeable,” we want to get away. The wind, however, makes no such distinctions. It doesn’t find any place ugly or dislike anyone. It isn’t a victim of duality. The wind sees and accepts everything as it is. It moves freely and contentedly everywhere.
I also liked the “madman’s attitude,” but it confused me. Is it just about being indifferent to praise and criticism?
“Indifference to praise and criticism” is actually a significant mastery. It’s not something you can achieve without inner freedom and escaping the grip of the ego. Otherwise, you might pretend to be unaffected, but in truth, you’re just acting. To truly not be influenced by others’ opinions, you need to have achieved great inner victories. When our minds and hearts are in the hands of the ego, we spend most of our time caring about what others think of us and trying to win their approval. It’s a colossal waste of time and energy.

BERRAK YURDAKUL
Hayata Karşı Takınılması Gereken 4 Tavır
Konuşmayan Tavus Kuşu Camio, Altıncı Irk, İki Cihanın Bekçisi, Ev Yapımı Bir Paraşüt, Senin Hakkında Yedi Şey Düşündüm... Berrak Yurdakul’un kitaplarında üstten bakmayan ince bir bilgelik ve yol göstericilik her daim vardı. Son dönemlerde ise öğrendiklerini sadece kitaplar aracılığıyla değil, online seminerlerle de aktarıyor. O, diğer kişisel gelişimcilerden şu açıdan net bir şekilde ayrılıyor: Tibet’teki sağlam eğitimi ve Budist oluşunu gizlememesiyle...
Budizmi benimseyişin nasıl oldu? Bilgileri nerede aldın, herhangi bir eğitimden geçtin mi?
Budizmle yirmili yaşlarımda tanıştım ve budist görüşün zihne yaklaşımından, zihin eğitimine verdiği önemden, gerçekçiliğinden çok etkilendim. Bir Nepal seyahatim sırasında, Çin işgalinden sonra Nepal’e yerleşen ‘Chogye Trichen Rinpoche’ ile karşılaştım. Rinpoche ile biraz sohbet etmem, budist olmak isteğini içimde uyandırmaya yetti. Daha sonra başka öğretmenlerle çalıştım, ama esas olarak Trichen Rinpoche’nin öğrencisiyim. Rinpoche, 2007 yılında bu dünyada kullandığı bedenden ayrıldı ama biz öğretmen öğrenci bağının ölümle kopmayacak kadar güçlü olduğuna inanırız.
KENDİ KİBRİMİ, ŞİDDETİMİ GÖRDÜM!
Dönüşüm sürecin nasıl oldu?
Budist pratikleri hayatıma entegre edip çalışmaya başladıktan sonra kendimde birçok değişim gözlemledim. Budizm bize kendi karanlık taraflarımıza bakmayı öğretir. Ben de çoğu insan gibi dünyada gördüğüm adaletsizlikten, zulümlerden, sevgisizlikten dolayı hep başkalarını suçlamaya ve kendimi temize çıkarmaya programlanmış bir zihne sahiptim. Objektif bakışla kendime bakınca, tüm bu karanlık unsurların benim içimde de olduğunu gördüm! Kendi kibrimi, içimde açıkça ve gizlice taşıdığım şiddeti, bencilliğimi, iki yüzlülüklerimi ve daha başka birçok şeyi gördüm.
Budizm din mi öğreti mi? Bu konuda kafalar hep karışıktır...
Budizm din değil çünkü Buddha bir peygamber değil. Senin, benim gibi bir insan. Kendi zihnine bakmış ve onu tanıyarak büyük bir özgürlük kazanmış.
Bize bu özgürlüğü nasıl kazandığını anlatır, kendi uyguladığı yöntemleri öğretir ve pratikleri yaparsak varoluşa dair bütün yanıtları kendimizin bulabileceğini söyler. Budist pratiklerden faydalanmak için budist olmak gerekmez. Hangi inanca sahip olursanız olun, mindfulness ve meditasyon pratikleriyle içsel özgürlükler kazanabilir, kendinizi daha iyi tanımayı ve kalbinizi açmayı öğrenebilirsiniz.
DAİMA YARALI CEYLANIZ, ÇÜNKÜ...
“Hayata karşı takınılması gereken dört tavır” yazına bayılmıştım. O tavırlardan ilki “yaralı ceylan tavrı”. Diyorsun ki, insan tıpkı bir yaralı ceylan gibi kendini iyileştireceği bir sığınak bulmalı ve oraya sık sık gitmeli. Neden yaralı bir ceylan gibi? Böyle hissetmediğim zamanlarda da kendi yarattığım sığınağa gidemez miyim? İnsanın özünü hissetmesi için hep darbeli mi olması gerekiyor?
Budist bakış açısına göre bizler daima yaralı ceylanız! Kendimizi kötü ya da iyi hissetmemiz yaramıza dair hiçbir şey değiştirmez. Çünkü yaramız gerçek doğamızı bilmeyişimizden, sevgi ve şefkatten oluşan gerçek varlığımızdan uzaklaşmış olmaktan kaynaklanır.
ACI DAHA AZ ACITIR
İkinci tavır, güçlü aslan tavrı. Burada da “İnsan üzücü ve sarsıcı durumlara kendini kaptırmamalı, kasvetli düşüncelerin eline geçirmemeli zihnini” diyorsun.
Üzüntülü veya sevinçli, her anın tamamen yaşanması gerekli. Hayat bunların bütünü. Hiçbir tecrübeyi bu kötü diye itip uzaklaştırmaya çalışmamalı. Bu sadece bölünme ve çatışma yaratır. Olumsuz düşüncelerden asla kaçamayız, ama onlarla özdeşleşmemeye gayret etmeli. Ele geçmekten kasıt budur: Kendini zihnin içeriğine kaptırmadan tüm kötü duygularla, düşüncelerle, tecrübelerle kalabilmek... Her ne oluyorsa onunla kalırız, ama zihnimizin o ana dair yazdığı hikâyenin içine dalmayız. Bu tavır bize zor zamanlarda sükunet getirir ve en önemlisi kendine acımanın derin çukuruna düşmekten korur. Zamanla pratiğimiz bize şunu gösterir: Zihnimiz abartılı tepkiler vermediği ve direnç göstermediği zaman acı daha az acıtır.
En güzel tavır, rüzgâr tavrı. Onu biraz daha açar mısın?
Genellikle içsel durumumuz dış tesirlere göre kolayca değişir. Bulunduğumuz yeri çirkin ya da kötü görüyorsak oradan hemen çıkmak isteriz. ‘Sevmiyorum, beğenmiyorum’ diye etiketlediğimiz birinin yanındaysak ondan uzaklaşmak isteriz. Rüzgâr böyle ayrımlar yapmaz. Hiçbir yeri kötü bulmaz, kimseyi beğenmemezlik etmez, ikiliğin kurbanı değildir. Herkesi ve her şeyi olduğu gibi görür, kabul eder. Her yerde aynı kolaylıkla, aynı hoşnutlukla dolaşır.
Bir başka hoşuma giden ama kafamı karıştıran tavır da delilerin tavrı! Sadece eleştiri ve övgüye kayıtsız kalma durumundan mı ibaret delilerin tavrı?
‘Sadece eleştiri ve övgüye kayıtsız kalabilmek’ dediğimiz şey aslında büyük bir ustalık gerektiriyor. İçsel olarak özgürleşmeden, egonun elinden kaçmadan yapılabilecek şey değildir bu. Ancak etkilenmiyormuş gibi, numara yaparsın belki. Gerçekten etkilenmemek için büyük içsel zaferler kazanmış olmak gerekir. Aklımız ve kalbimiz egonun eline geçmişken, zekâmız egoya hizmet ederken vaktimizin büyük bir bölümünü başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğünü önemseyerek ve kendimizi başkalarına beğendirmeye çalışarak geçiriyoruz. Bu çok büyük bir zaman ve enerji israfı.
RÜYADAYKEN RÜYADA OLDUĞUNU ANLAMAK İÇİN...
Bir başka merak ettiğim mesele: Rüyadayken rüyada olduğunu bilmek. Bunu yapabilmek için nasıl bir zihin eğitimi gerekiyor?
Tibet’te ‘rüya yogası’ olarak bilinen bir pratik yapılır. Bu pratik, rüyayı yönetebilmek için yapılan bir pratiktir ve rüyadayken rüyada olduğunu bilmek ilk adımdır. Hiç de kolay olmayan bu ilk adımı atabilmek için gün boyu bazı özel egzersizler yapılır. Bir zamanlar gizli öğretiler olan tüm bu pratiklere artık kolayca ulaşılabiliyor. İletişim çağının en güzel taraflarından biri bu: Tüm manastırlar canlı yayın yapıyor, çok büyük hocalar online dersler veriyor, eskiden ‘sır’ olan pratikler herkese açıldı.