top of page
Bridgerton-2.jpg

Ocak 2021 | İnsan | Dünya

Netflix’in ‘colorblind casting’ tavrı

Yazı | Mert Çam

Netflix'in özellikle pandemi süresince elimiz ayağımız olmuşluğu vardır. Fakat son zamanlarda kiminle konuşsam Netflix’ten sıkıldığını ya da tükettiğini, artık orada ilgisini çeken bir şey olmadığını söylüyor. Ekonomik boyutu da var: Netflix 200 milyonu bulan rekor abone sayısına rağmen son iki yıldır zarar ettiğini açıkladı.

 

Peki hayatımızın o kadar içindeyken bu dijital platformdan neden sıkıldık? Bunun nedenlerinden biri monotonluk. Netflix'in içerik seçerken benimsediği bir formül var. Bu formül tamamen yeni kullanıcılar elde etmek adına yaptığı “herkese hitap etmeli ve kimseyi kaçırmamalıyım” tavrı.

 

Bu nedenle içeriğe bakmaksızın her diziye mutlaka siyahi, Asyalı, LGBTIQA+ topluluklarını temsil eden karakterler serpiştiriyor. Platform bu tavrını eşitlikçi, evrensel felsefelere dayandırmak istese de amaç belli: Daha fazla kazanmak...

 

Şu sıra bu açıdan en çok tartışılan dizi ise Bridgerton. Julia Quinn'in romanından uyarlanan, 1800'ler Londra'sında yaşayan yüksek sosyetenin şatafatlı hayatını “Gossip Girl” tadında ekranlara yansıtan dizi, şaşırtıcı biçimde Netflix'in en çok izlenen dizisi oldu. Bununla beraber tartışmalar da başladı.

 

Bir tarafta “Yahu güldük eğlendik, çok da ciddiye almayın” diyenler var. Diğer tarafta ise “Bir dönem dizisi nasıl bu kadar tutarsız yapılır!” diyen de... Hatta diziyi ırkçılıkla suçlayan bile çıktı.

 

Tartışma tam olarak şöyle gelişti: Netflix dizinin ana karakterlerin rollerini romandakinin aksine beyazlara değil, siyahi aktörlere vermeyi tercih etti. Buraya kadar her şey normal. Normal olmayan ise dizinin 1813 Londra’sında geçmesi. O dönem dünyada azılı bir ırkçılık vardı. Siyahi insanlar bırakın asilzade olmayı, işçi sınıfından bile sayılmıyordu.

 

Oysa dizide İngiltere Kraliçesi siyahi bir kadın. Bu durum Netflix'in bazı içeriklerinde benimsediği “colorblind casting” felsefesiyle doğrudan örtüşüyor. Bir hikâyeye oyuncu seçerken ırk, etnik köken, ten rengi, vücut şekli ya da cinsiyeti dikkate almadan seçim yapmaya colorblind casting deniyor. Her ne kadar dizi kendine bambaşka bir alternatif tarihi evren yaratmış olsa da; sanki ırkçılık hiç yokmuş, tüm acılarıyla yaşanmamış gibi davranması, koca bir tarihi göz ardı etmesi tepki çekiyor.

 

Kısacası siyahi karakterlerin başrolde olmasından ziyade, orijinali beyaz olan tarihi figürlerin yerlerine geçmiş olmaları tarihi alt yapısı olan hikâyeyi gölgelediğini düşünenler var. Yani hayli karmaşık bir durum. Aslında alt metinde tartışılan dizi değil, Netflix’in genel tutumu.

 

Tepki çeken bir şey daha: Dizinin sekizinci bölümünde siyahi bir asilzade olan Lady Danbury, beyazlarla siyahların eşitliğini sağlayan kurgusal olaydan bahsediyor. Bu olayın da beyazların seçimi olduğunu belirten sözleri oldukça ironik: “Bizler renkle ayrılan iki ayrı topluluktuk. Kral bizden birine aşık olana kadar. Aşk majesteleri, her şeyi fetheder”.

 

Peki bizler zaman öldürmek için izlediğimiz bu dizilere bu kadar anlam yüklemeli miyiz? O da ayrı bir tartışma konusu!

bottom of page