
584 results found with an empty search
- URBAN | Yuzu Magazine
May 2024 | Urban english below Bir Mardin Bienali deneyimi words Onur Baştürk M ardin’e daha önce çok gittim, ama Bienal zamanı eski şehri ilk kez deneyimledim. Bekletmeden söylemeli: Bienalin iki emekçisi Döne Otyam ve Hakan Irmak gerçekten müthiş bir iş yapıyorlar. Tamamen kendi olanakları ve ilişki ağlarıyla bir bienali 6’ıncı edisyonuna kadar getirip büyütmek, geliştirmek kolay bir iş değil. Neredeyse Venedik Bienali’nden hemen sonra gördüğüm Mardin Bienali deneyiminden en çok aklımda kalanlar ise şunlar oldu: 1. Yokuşlu yollarda, merdivenlerde bir aşağı bir yukarı çıkarak, bazen kaybolup bazen de nefes nefese kalarak Bienal mekanları arasında turlamak eğlenceliydi. Her ne kadar “Neden bir yönlendirme tabelası yok?” diye söylensem de bu kendine özgü labirent deneyimini de başka bir şehirde yaşamak imkansızdır. 2. Bazı Bienal mekanlarında şu ikilemi yaşadım: Beni etkileyen sanat eseri miydi yoksa mekanın kendisi mi? İtiraf ediyorum; çoğu zaman, mesela Develi Han’da, mekanın ruhu, dokusu daha çok ön plana çıkıyordu. Bazen de tam tersi oldu: Başka fuarlarda defalarca gördüğüm bir eseri mekanın kendisi sayesinde daha dikkatle inceledim. Yani Mardin’in tarihi mekanlarının ön plana çıkması kötü bir şey değil. Aksine, burayı farklı kılan şey bu. 3. İstanbul’a döndüğümde, “İyi eserler var mıydı?” sorusuyla çok sık karşılaştım. Venedik Bienali’ne dair bu soruyu sormak mümkün. Ama Mardin Bienali’nde her şey bir bütün. Çünkü bin yıllık, bir kısmı viran halde bir yapının içinde bir dijital video izlemek ya da bir enstalasyon görmek bile yetiyor insana. Daha fazlası da olur elbette. Ama bunu “hemen, şimdi” bekliyor olmak biraz da batının o meşhur doyumsuzluğu ve sabırsızlığından kaynaklanıyor. Keza, Bienal’le ilgisiz, bir mekanın organizasyon hatasından kaynaklı dj olayının da bağlamından özenle kopartılıp bambaşka anlamlar yüklenerek, sosyal medyada çiğnenmek suretiyle bir dedikodu/linç çığına dönüştürülmesi yine batıya özgü şımarıklığa dair tipik bir örnekti. NEDEN KIRLANGIÇLAR Bienal sırasında şahane bir yemeğe de katıldım. Bienalin kurumsal sponsorlarından Beylerbeyi İçecek Pazarlama’nın düzenlediği yemek, Mardin’in yeni otellerinden Arura’nın terasındaydı ve teması da “Kırlangıç Saati”ydi. Haliyle, “Neden kırlangıçlar?” diye sordum yemeği organize edenlere… Meğer bahar ayları, özellikle de mayıs, kırlangıçların Mardin’e geldiği dönemmiş. Gökyüzü onların dansıyla şenlenir ve kırlangıçları izlemek herkese keyif verirmiş. Yemeğin temasına uygun olarak lokal sanatçılarla da iş birliği yapılmış. Bawer Doğanay bu temaya uygun şişe tasarımı yapmış, Zahit Mungan ise kırlangıç uçurtmaları… Unutmadan: Bienalin teması “Daha Uzaklara” idi. Bana kalırsa Bienal yıllar içinde şunu da sağlamış oldu: Batıda yaşayan insanların “çok uzakta olduğunu” düşündüğü bir şehri sanat sayesinde onların algısına daha yakın kıldı. A Mardin Biennial experience I have been to Mardin many times, but it was during the Biennial that I experienced the old city for the first time. I have to say this right away: Döne Otyam and Hakan Irmak, the two workers of the Biennial, are doing a really great job. It is not an easy task to bring a biennial to its 6th edition, to grow and develop it entirely with one's own means and networks. What I remember most from my experience of the Mardin Biennial, which I saw almost immediately after the Venice Biennial, are the following: 1. It was fun to walk around the Biennial venues on the hilly streets, up and down the stairs, sometimes getting lost and sometimes out of breath. Although I wondered, "Why isn't there a direction sign?", it was impossible to have this unique labyrinth experience in any other city. 2. I had this dilemma in some of the Biennial venues: Was it the artwork that impressed me or the space itself? I have to admit that most of the time, for example in Develi Han, the spirit and texture of the space was more prominent. Sometimes it was the other way around: I would look more closely at a work I had seen many times in other fairs, thanks to the space itself. In other words, it is not a bad thing that Mardin's historical sites come to the fore. On the contrary, this is what makes it different. 3. When I returned to Istanbul, I was confronted with the question "Were there any good works?" but I think this question is wrong. It is possible to ask this question about the Venice Biennial. But in the Mardin Biennial, everything is a whole. Because it is enough to watch a digital video or see an installation in a thousand-year-old building, some of which is in ruins. Of course, there will be more. But to expect it "right now" is partly due to the West's famous insatiability and impatience. WHY THE SWALLOWS Organized by Beylerbeyi Icecek Pazarlama, one of the Biennial's corporate sponsors, the dinner was held on the terrace of Arura, one of Mardin's new hotels, and the theme was "Swallow Time". Naturally, I asked the organizers, "Why swallows?" It turns out that spring, especially May, is the time when swallows come to Mardin. The sky would be alive with their dance and everyone would enjoy watching them. In keeping with the theme of the dinner, local artists were also involved. Bawer Doganay designed bottles in line with the theme, while Zahit Mungan created swallow kites... Oh, before I forget: The theme of the Biennial was "Farther Away". In my opinion, the Biennial has achieved this over the years: It brought a city that people in the West thought was "too far away" closer to their perception through art.
- PEOPLE | Yuzu Magazine | İstanbul
Seyahat + Stil + İnsan + Art + Botanik REZZAN BENARDETE RESIN & RESOLVE: How Tina Frey Turned Passion into Design CLEMENT BRAZILLE ‘Playing with limits is a recurring theme in my work’ THE DUO in SEARCH of BALANCE and BEAUTY Etereo AURELIEN RIVOIRE PASTRY MUST EVOLVE with the TIMES COSTANTINO GUCCI & EDWARD RANERI ‘The Reflection Fascinates Us’ ALEXANDER’S DESIGN ODYSSEY MADS & MIKKEL KORNERUP SHAMBALLA’s LIGHT ZEYNEP EROL ‘I love this authenticity’ KAAN BERGSEN THE PIZZERIA IN A VILLAGE OF TEN MEHMET ÖKSÜZ: I SEE BODRUM JUST AS I WANT TO SEE DİLARA KARABAY CHEF SANTIAGO LASTRA M A L L O R Q U I N S SINCASA: MODERN VAGABONDS OF THE NEW WORLD İPEK-LEVENT AĞAN GÖKTUĞ ÖZDEMİR BE ORIGINAL by PANERAI - VOL.7 ECE CEYLAN BABA EFE ÇAKAREL Creator of MUBI Daha Fazla
- URBAN | Yuzu Magazine
May 2024 | Urban english below KGKG'nin tatlı su feminizmi words Onur Baştürk S erenay Sarıkaya’nın oynadığı Leyla’nın tam sekiz bölüm boyunca doğru erkek + doğru ilişki için çabalayıp durduğu, en sonunda (herhalde finali söylersem kimse depresyona filan girmez) sadık köpeğiyle harikalar diyarına doğru yola çıktığı Netflix dizisi Kimler Geldi Kimler Geçti için en çok söylenen şey şu: Bu insanlar New York’ta mı yaşıyor? Böyle insanlar gerçekten İstanbul’da var mı? Haliç’te kürek çekerken dahi ilişki muhabbeti yapanı var mıdır bilemem, ama var. Neden olmasın? Hem de çok. Sadece hareket alanları dar. Clubhouse, Beca, Momo, Lucca, Bebek Otel ve üç-beş yer daha… Bence esas sorun tüm karakterlerin ‘Elite’deki ergenlerden bile daha tasasız, dertsiz oluşları. ‘Elite’deki ergenler dakikada bir sevişiyordu evet, ama kendini bulma krizlerini, varolma çabalarını, otorite ve aileyle çatışmalarını hatırlayın. Sürekli bir yan hikâye vardı. Hatta ‘Emily in Paris’teki Emily’nin bile Paris’te bir Amerikalı olarak stresleri vardı. Bu dizide ise tüm karakterler Serenay’ın oynadığı Leyla’nın aşk hayatına odaklanmış durumda. Hepsi Leyla için yaşıyor gibi. Başka hikâye yok. Oysa Leyla’nın aşk hayatında da ekstra bir numara yok. Yıllardır süren ve rutine giren ilişkisinde aldatıldığını öğrenip ayrılıyor. Sonra ilişki denemeleri yapmaya başlıyor. Yani günümüz tabiriyle ‘takılmaya’ başlıyor. Dizinin tatlı su feminist tavrı da hayli sıradan: Özetle tüm erkekler aptal ve yalancı deniliyor , özgürleşin kızlar… Ama finaldeki özgürleşme mesajı da sahte, yine evlilik üzerinden: Leyla düğün için dikilmiş yeni gelinliği giymiyor, eskilerden kalma olanı giyip çıkıyor peşinden koşan ya da peşinden koştuğu erkeklerin arasına. Yani umudu hâlâ evlilikten, doğru ilişki + doğru erkeği bulmaktan yana… Hayatının tek amacı bu. Dizinin kendine kurduğu evren bu, anlıyorum. Ama gerçek hayattaki Leyla’lar ilişkilere bu kadar pembe gözlüklerle bakmıyor. Ya da bu kadar köşeli. Aslına bakarsanız gerçek Leyla’lar artık daha iyi yaşamanın ve tıpkı erkekler gibi ‘daha çok takılmanın’ peşinde. Dizideki Leyla bu açıdan muhafazakâr Sindrella gibi. Sadece kürek çekip barlarda shot atarak ya da şişelerce içip ertesi gün şık kombinlerle ortalıkta salınarak modernliğini vitrine çıkarma derdinde. About the series “Thank you, Next” T he most common thing said about the Netflix series “Thank You, Next”, in which Leyla, played by Serenay Sarıkaya, struggles for the right man + the right relationship for eight episodes, and finally (I guess no one will get depressed if I tell you the finale) sets off for a wonderland with her loyal dog, is: Do these people live in New York? Do such people really exist in Istanbul? I don't know if there are people who talk about relationships while rowing in the Golden Horn, but there are. Why not? There are a lot of them. They just have a narrow range of movement. Clubhouse, Beca, Momo, Lucca, Bebek Hotel and three or five other places... I think the main problem is that all the characters are even more carefree and carefree than the teenagers in another Netflix series, 'Elite'. The adolescents in 'Elite' were having sex every minute, yes, but remember their crisis of self-discovery, their struggle to exist, their conflicts with authority and family. There was always a side story. Even Emily in 'Emily in Paris' had her own stresses as an American in Paris. In this series, all the characters are focused on the love life of Leyla, played by Serenay. It's like they all live for Leyla. There is no other story. However, there is no extra trick in Leyla's love life. In a relationship that has lasted for years and has become routine, she learns that she has been cheated on and breaks up. Then she starts experimenting with relationships. In other words, she starts 'hooking up' in today's terms. The light feminist attitude of the show is also quite ordinary: In short, all men are stupid and liars, liberate yourselves girls... But the message of liberation in the finale is also fake, again through marriage: Leyla doesn't wear the new wedding dress for the wedding, she wears the old one and goes out among the men who chase her or whom she chases. So her hope is still in marriage, in finding the right relationship + the right man... I understand that this is the universe the show has created for itself, but real-life Leyla's don't look at relationships with such rose-colored glasses. They are more strict. Also, real Leyla's are now after living better, hanging out more. Leyla in the show is like a conservative Cinderella in this respect. She only showcases her modernity by rowing and taking shots in bars, or by drinking bottles of booze and showing up the next day in chic outfits.
- URBAN | Yuzu Magazine
June 2024 | Urban english below Senin Bodrum’un hangisi words Onur Baştürk 14 haziranda çıkacak “Ege&Akdeniz” temalı yaz sayımızda sevgili Mehmet Öksüz’ün kendi Bodrum’unu anlatan bir yazısı da yer alıyor. Mehmet yazısına şöyle başlıyor: “Herkesin bir Bodrum’u var. Ya da herkese göre bir Bodrum. Benim için doğup büyüdüğüm bu sahil kasabası ben ne görmek istersem o!” Bodrum’da olduğum süre boyunca Mehmet’in cümlesi sürekli zihnimdeydi. Gerçekten de Bodrum’un kimliği tam olarak neydi? Global lüks otel zincirlerinin sunduğu euro bazlı hayat tarzı mı? İnşaat şirketlerinin dağı taşı hunharca oyduktan sonra “Doğanın kucağında gerçek lüks” diye pazarladığı kutu kutu siteler mi? Her yaz başı iç pazarın diline düşen “lahmacun” fiyatı mı? Yoksa Bodrum merkezde kale manzarasına karşı içilen mütevazı kokteyl mi? Eskiden, yani 80’lerde filan, net bir kimliği varmış Bodrum’un. Ama artık yok. Bodrum Yarımadası’ndaki her yer kendi içinde ‘merkez’ olmaya başlayıp damperli kamyonlar yolların asıl efendisi olunca Bodrum kimliğini herkes kafasına göre yorumlamaya başladı. Oysa Mykonos ya da St Tropez denilince akla gelen büyük resim bellidir. Bodrum’un büyük resmine bakınca ise benzer bir bütünlük yok. Tıpkı yeni açılan Maxx Royal’de yer alan, ünlü sanatçı Bernar Venet’e ait, her yerden görülebilen dev boyutlu eserde olduğu gibi. Venet’nin kavisli ve matematiksel olarak hassas metal heykelleri hayli popülerdir. Röportajlarında, “Benim işim kendi kendine üretilir. Çevremdeki hiçbir şey bana özel bir ilham kaynağı olmuyor” diyen Venet’nin Maxx Royal’deki karşılıklı iki heykeli 2011’de, Paris’teki Place d'Armes’ın giriş kapılarının dışına da yerleştirilmişti. Konulduğu yeri çerçeveleyen ve bir tür parantez açan kırmızımsı-kahverengi tonlu, corten çeliğinden yapılma bu heykeller de Maxx Royal içindeki koyu çerçeveleme derdinde. Ama Venet’nin işi hem coğrafyayla uyumsuz duruyor hem de iki eser birbirine çok uzak kaldığı için yarım kalmış bir inşaatı da andırıyor. Çünkü neden? Bodrum demek inşaat demek. Sanatçı Venet bunu nereden bilsin tabii… PEKİ BU YAZ BODRUM’DA NELER OLUYOR? - Önce eskiler… Kavanoz Yalıkavak değişmeyen favorim. Mekanın yaratıcıları Eda ve Cüneyt’in bu bohem ve günbatımı manzarası harika restoran barında en son Lukas Gage’i gördüm. The White Lotus’un ilk sezonunda oynayan Gage, Amazon Prime filmi Down Low’da da başrollerden biriydi. Bu nefis kara mizah-gay komedi queer dünyaya dair şahane nokta atışları yapıyor, onu da belirteyim. - Herkesin merakla beklediği Scorpios’u açılmadan önce gezdim ve sonuç: Mykonos’taki Scorpios’un bohem havasını buraya transfer etmemişler, tam aksine daha büyük ölçekli ve daha farklı (yer yer endüstriyel) bir tasarım yapmışlar. Keza olmuş da. Özellikle spa/retreat alanı ve odalar (sadece 12 tane) beni büyüledi. - Lucca’nın restoranı sezonu erken açanlardan. Menüden en sevdiğim domates carpaccio aynen duruyor. Istakoz Paccheri ve Crab Roll ise yeni favorilerim. Lucca by the Sea’nin menüsü erken akşam yemekleri için kesinlikle ideal. Lucca’nın plajı ise bu hafta sonu açılıyor. Ama plaj kalabalığı beni her daim aşıyor. Özellikle de ünlü bir dj geldiği zaman… - Stay’in Bodrum’a özel markası Bobo ise bu hafta (12 haziran) açılıyor. Bu arada herkes Bobo’nun olduğu koydaki oteli Stay grubu inşa etti sanıyor. Oysa Stay grubu burayı Çağdaş Holding’ten kiraladı. Bobo’dan önce geçen yıl burası Akana Otel’di. Bobo tutar mı tutmaz mı bilemem, ama gece 1’den sonra açılacak Nu Club bu yazın after mekanı olarak öne çıkabilir. Çünkü Bobo’nun olduğu bölgede (Cennet Koyu ya da artık başka bir isim verilmeli bu koya) o saatlerde gidecek bir kulüp yok. - Arkestra ekibinin A rkestra ortaya çıkmadan önceki Bodrum markası Ritmo Zeytino da Pilevneli Galeri sayesinde tanıdığımız Yalıkavak sırtlarındaki evde açılıyor. Kısacası: Geçtiğimiz yıl Şişko Perihan ve Misk olan yer... - Şimdilik böyle. Notların devamı yakında. Beklemede kalın. Which is your Bodrum? Our summer issue of June 14th with the theme "Aegean & Mediterranean" contains an article by our dear Mehmet Öksüz about his own Bodrum. Mehmet begins his article as follows: "Everyone has a Bodrum. For me, this coastal town where I was born and raised is what I want to see! Mehmet's sentence was in my head the whole time I was in Bodrum. What exactly was the identity of Bodrum? Was it the Euro-based lifestyle offered by global luxury hotel chains, or the box-by-box complexes that construction companies market as "true luxury in the lap of nature" after ruthlessly carving up the mountain? Is it the price of "lahmacun" that becomes the talk of the domestic market every summer? Or the modest cocktail in the center of Bodrum with a view of the castle? Bodrum used to have a clear identity, back in the 80s or so. But not anymore. When every place on the Bodrum peninsula became its own 'center' and dump trucks became the real masters of the roads, everyone started to interpret Bodrum's identity according to their own ideas. But when you think of Mykonos or St. Tropez, the big picture that comes to mind is clear. When we look at the big picture of Bodrum, there is no similar unity. Like the giant work by renowned artist Bernar Venet at the newly opened Maxx Royal, which can be seen from everywhere. Venet's curved and mathematically precise metal sculptures are hugely popular. He has said in interviews, "My work is self-produced. Nothing in my environment gives me any particular inspiration," Venet has said in interviews. In 2011, two of his sculptures facing each other at Maxx Royal were also installed outside the entrance gates of the Place d'Armes in Paris. These reddish-brown corten steel sculptures, which frame their location and open up a kind of parenthesis, also attempt to frame the darkness inside the Maxx Royal. But Venet's work is not only incompatible with the geography, it also resembles an unfinished construction because the two works are too far apart. Why is that? Bodrum means construction. How would the artist Venet know that, of course... SO WHAT'S GOING ON IN BODRUM THIS SUMMER? - First the old ones... Kavanoz Yalikavak is my all time favorite. The last time I saw Lukas Gage at this bohemian restaurant-bar with a great view of the sunset was at the creators Eda and Cüneyt's restaurant-bar. Gage, who starred in the first season of The White Lotus, was also one of the stars of the Amazon Prime movie Down Low. This delicious black humor gay comedy makes some great points about the queer world, let me tell you that. - I visited the long-awaited Scorpios before it opened, and here is the result: They didn't transfer the bohemian vibe of Scorpios in Mykonos to this place, on the contrary, they made a bigger scale and a different (sometimes industrial) design. And so it is. I was particularly fascinated by the spa+retreat area and the rooms (only 12). - Lucca's restaurant is one of the early season openers. My favorite tomato carpaccio from the menu remains the same. Lucca's menu is definitely ideal for an early dinner. Lucca's beach opens this weekend. - Bobo, Stay's special brand for Bodrum, has not opened yet. It is supposed to open after Eid. By the way, everyone thinks that Stay Group built the hotel in the bay where Bobo is located. However, the Stay Group rented this place from Cagdaş Holding. Before Bobo, this place was Akana Hotel last year. I don't know if Bobo will be a hit or not, but Nu Club, which will be open after 1 a.m., might stand out as the after-hours venue of this summer. Because there is no club in the area where Bobo is located (Cennet Koyu or this bay should be called something else) at those hours. - That's it for now. More notes coming soon. Stay tuned.
- DESIGN & INTERIORS | Yuzu Magazine
November 2024 | Travel TURKISH BELOW FLAVORS of ATHENS: WHERE to EAT + DRINK Words ONUR BAŞTÜRK 24 recommendations from Athens’ Thriving Food Scene. Note: Our guide is updated monthly! AKRA Located in Athens, Akra is a minimalist yet flavor-packed restaurant founded by chef Giannis Loukakis—known for Mourga and +Trofi in Thessaloniki—together with Spiros Pediaditakis. Loukakis, who values respect for ingredients, keeps his culinary techniques simple, just like at his Thessaloniki venues. The focus here is on seasonality, meaning the menu constantly evolves. Expect dishes that are smoked, grilled, or cooked over an open flame. Sustainability is key, with efforts to minimize food waste. Don’t miss the shared fish soup and the desserts! Instagram @akra_ath SOIL Chef Tasos Mantis, originally from Lesbos, developed his green thumb as a child, learning gardening from his father. After honing his skills at globally renowned restaurants, he returned to Greece and has spent the last decade tending his garden in Alepochori, a village an hour from Athens. This garden is an essential extension of Soil, his restaurant, where rare Greek herbs, edible flowers, and fresh vegetables often find their way onto the menu. Instagram @soilrestaurant.gr VEZENE Self-taught chef and butcher Ari Vezené is credited as one of the first in Athens to blend traditional Greek recipes with unique ingredients, creating complex flavor profiles cooked over a wood fire. Opened in 2011, Vezene remains a local favorite. Instagram @vezene BIRDMAN Birdman, another venture by chef Ari Vezené, is a cozy Japanese grill bar paying homage to Tokyo’s late-night eateries and jazz kissa bars. It serves next-gen yakitori alongside analog tunes. Must-tries include the Iberico Katsu and Mutton Tsukune. Instagram @birdmanathen s ATHENEE With a history dating back to 1939, this elegant venue has hosted iconic figures like Odysseas Elytis, Melina Mercouri, and Sophia Loren. Reopened by the Panas brothers, Athenee offers a blend of sophistication and timeless charm. Don’t miss the brunch or lunch experience. Instagram @atheneeathens PHARAOH Located in the lively Exarcheia neighborhood, known for its politically charged street art, rare record and vintage guitar shops, and vibrant live music bars, Pharaoh quickly became a popular spot after opening two years ago. This energetic restaurant and wine bar also features vinyl records spinning in the background. Don’t miss the traditional dishes by chef Manolis Papoutsakis, such as dolmadakia and beef with orzo. Be sure to explore the list of over 400 natural wines—they're fantastic! Instagram @pharaohathens LINOU SOUMPASIS & SIA This modern tavern, located in an old candle shop in Psiri, features lighting inspired by the delicate candles found in churches. Led by chef Lukas Mailer, the restaurant serves exquisite dishes like fish soup that are not to be missed. Instagram @lsandsia OKIO Casual yet stylish, Okio offers bold Asian twists on traditional Mediterranean recipes, with a focus on fish and seafood. Instagram @okio.restaurant TUDOR HALL Situated on the 7th floor of the King George Hotel, Tudor Hall stands out for its breathtaking views of the Acropolis. Perfect for a romantic evening, the menu presents modern takes on Greek cuisine through a concise à la carte and tasting menu. Instagram @tudorhallrestaurant NOLAN Just steps from Syntagma Square, this contemporary bistro defies culinary labels, blending global influences. In the summer, the team relocates to their Mykonos outpost, bringing their dynamic energy to the island. Instagram @nolanrestaurant OIKEIO A cozy two-story eatery with outdoor seating, Oikeio specializes in homestyle Greek dishes. Highlights include sardines, moussaka, and octopus in vinegar. Instagram @oikeio_restaurant COOKOOVAYA Korfu-born chef Periklis Koskinas (photo credit: Andreas Simopoulos) describes himself as an "untiring traveler”. His modern, open-kitchen restaurant focuses on fresh seafood, delivering dishes with bold flavors. Instagram @cookoovaya TANPOPO Opened in 2023 by chef Sotiris Kontzias, known for Nolan and Proveleggios, Tanpopo (meaning "dandelion" in Japanese) is an intimate ramen spot with just three tables. Start with a Tanpopo Negroni, then dive into the shoyu ramen with crispy pork and enoki mushrooms. Note: It closes at 6:30 PM daily, except Saturdays. Instagram @tanpopo.athens LINE Ranked 6th on the World’s 50 Best Bars list, Line occupies a former art gallery and stands out as a creative hub in Athens. The bar was founded by renowned mixologists Vasilis Kyritsis and Nikos Bakoulis, creators of The Clumsies, along with Dimitris Dafopoulos, co-founder of Three Cents Artisanal Beverages. At Line, ingredients aren’t just mixed into cocktails—they’re also made in-house. The bar produces its own fruit wines, beers, and artisanal bread, offering a truly unique experience. Instagram @line.athens HYTRA Chef George Felemegkas reimagines traditional Greek flavors in a modern context at Hytra. Instagram @hytra_restaurant IODIO IODIO is the latest venture of Michelin-starred chef Georgianna Hiliadaki, who also provides consultancy services to renowned restaurants like Zurbaran and Gatsby. Instagram @iodio_athens HERVÉ Hervé offers an avant-garde dining experience led by French-born chef Hervé Pronzato. With influences from French, Asian, and Italian cuisines, the seasonal menu highlights local ingredients and innovative techniques. Instagram @herverestaurant JERAR Located away from the tourist hub, Jerar is worth the trip. Chef Charis Nikolouzos crafts globally inspired dishes with Greek roots, including a standout “Mikrolimano Shrimp.” Instagram @jerar_athens DELTA Nestled within the Stavros Niarchos Foundation Cultural Center (SNFCC), Delta is a two-Michelin-starred restaurant that embodies the intersection of fine dining and sustainability. Located on the fifth floor of the building, which also houses the National Library of Greece and the Greek National Opera, Delta offers a dining experience as striking as its architectural surroundings. The restaurant is helmed by chefs George Papazacharias and Thanos Feskos, both of whom have honed their skills at some of Europe’s most prestigious establishments. Their philosophy places sustainability at the heart of their culinary approach, emphasizing local ingredients, innovative techniques, and zero-waste practices. Instagram @delta_restaurant SEYCHELLES Hidden in the vibrant Metaxourgeio neighborhood, Seychelles has been a favorite local hangout since it opened in 2014. The menu is all about simple, delicious Greek dishes with a creative touch—don’t leave without trying the wine-braised octopus and grilled beef tongue. Pair them with a glass of wine from their excellent selection and enjoy the warm, welcoming vibes. Photo Anthony Katra Instagram @seychellesrestaurant TAVERNA TON FILON The newest venture by Seychelles chef Yiannis Mousios, this cozy spot in Kolonos sources its ingredients from farms in Kimolos, Evia, and Crete. Highly recommended dishes include spinach and Rethymno Galomyzithra cheese-stuffed gigantes—a true standout! Instagram @tavernatonfilon GORLOMI Located in Kolonaki, Gorlomi is a sleek Italian restaurant designed by Bobotis+Bobotis Architects. The menu, crafted by chef Luca Piscazzi, shines with dishes like homemade pasta, risotto, and perfectly poached fish. Instagram @gorlomiathens BOTRINI’S Set in a old school building with a beautiful garden, Botrini’s is the brainchild of chefs Ettore Botrini and Nikos Billis. Their inspiration comes from the places they grew up: Ettore draws from the flavors of Corfu and Tuscany, while Nikos finds his roots in the Pelion region. The restaurant offers two exceptional tasting menus—Peripatos ("A Leisurely Walk") and Taksidi ("Journey")—featuring innovative dishes like swordfish marinated in seawater and creations celebrating Greece's tsipouradika culture. Photo Yiorgos Kaplanidis Instagram @botrinisrestaurant.official ASŌTOS A modern Greek restaurant in Pangrati, Asōtos is dedicated to high-quality, locally sourced ingredients. Chef Michael Merzenis embraces simplicity and excellent produce for a refined yet unpretentious experience. Instagram @aswtos_ ATİNA YEME-İÇME REHBERİ Atina'nın sürekli gelişen yeme-içme sahnesinden 24 öneri! (Not: Rehberimiz aylık olarak güncellenmektedir!) AKRA Selanik’in gastronomi sahnesinin halen en çok konuşulan restoranlarından biri olan Mourga ve yanı sıra +Trofi’nin (“Syntrofi” olarak okunuyor) kurucularından olan şef Giannis Loukakis’in Spiros Pediaditakis ile birlikte açtığı Atina’daki Akra, minimalist ambiyansa sahip ama lezzet açısından hayli yoğun bir restoran! Çünkü şef Loukakis büyük saygı duyduğu malzemelerle uğraşmayı fazla sevmiyor ve tıpkı Selanik’teki restoranlarda olduğu gibi burada da mevsimsellik tutkusu ön planda. Menü bu nedenle sürekli değişiyor ve neredeyse her şey tütsülenip ızgara yapılıyor ya da açık ateşte kızartılıyor. Ayrıca gıda israfı mümkün olduğunca en aza indirgenmiş durumda. Paylaşımlık gelen balık çorbası ve ayrıca tatlılara dikkat! Instagram @akra_ath SOIL Küçük yaşlarda babasından bahçe bakımını öğrenen Midillili şef Tasos Mantis, global üne sahip restoranlarda çalıştıktan sonra memleketine döndü ve son 10 yıldır Atina'ya bir saat uzaklıktaki Alepochori köyünde kendi bahçesiyle ilgileniyor. Şefin bahçesi aynı zamanda restoranı Soil'in vazgeçilmez bir uzantısı. Bu nedenle menüdeki yemeklere sık sık nadir Yunan otları, yenilebilir çiçekler ve taze sebzeler eşlik ediyor. Instagram @soilrestaurant.gr VEZENE New York doğumlu şef Ari Vezené kendi kendini yetiştirmiş bir şef ve kasap. Şef Vezené, geleneksel Yunan tariflerini farklı malzemelerle harmanlayıp odun ateşinde pişirerek karmaşık lezzet profilleri ortaya çıkaran Atina’daki ilk şef. 2011’de açılan Vezene halen popüler. Instagram @vezene BIRDMAN Şef Ari Vezene’nin bir başka restoranı olan Birdman, Tokyo’nun gece geç saatteki lokantalarına ve caz Kissa tarzı barlarına saygı duruşunda bulunan, yeni nesil yakitori servis eden ve analog melodiler sunan samimi bir Japon grill-bar. Iberico Katsu’su ve Mutton Tsukune’si özellikle tavsiye! Instagram @birdmanathen s ATHENEE Bu tarihi mekanın hikâyesi 1939’a dek uzanıyor. Öyle ki, zarif ve lüks ortamı yıllar boyunca Odysseas Elytis, Nikos Gatsos, Melina Mercouri, Sophia Loren, Anthony Quinn gibi 20. yüzyılın önemli figürlerini ağırlamış. 75 yıl sonra Spyros ve Chrysanthos Panas kardeşlerin mekanı yeniden açmasıyla tarih yeniden yazılmaya başlandı diyebiliriz. Brunch ya da lunch’ını mutlaka deneyin. Instagram @atheneeathens PHARAOH Sokakları siyasi içerikli duvar resimleriyle donanmış, nadir plak ve vintage gitar satan mağazaları ve canlı müzik barlarıyla bilinen Exarcheia mahallesinde iki yıl önce açılan Pharaoh, kısa sürede popüler olmuş bir restoran ve şarap barı. Aynı zamanda vinil plakların çaldığı hayli enerjik bir mekan! Şef Manolis Papoutsakis’in hazırladığı geleneksel yemeklerden mutlaka dolmadakia ve arpalı kızarmış dana etini deneyin! 400'den fazla doğal şaraptan oluşan listeye de mutlaka göz atın, harika şaraplar var! Instagram @pharaohathens LINOU SOUMPASIS & SIA Psiri’de yer alan bu yeni nesil taverna eski bir mum dükkânında yer alıyor ve mekan kiliselerde bulunan ince balmumu mumlarla aydınlatılıyor. Restoranın leziz mutfağı şef Lukas Mailer liderliğinde. Balık çorbasını mutlaka tatmalısınız! Instagram @lsandsia OKIO Cool ve casual bir ambiyansa sahip Okio’da geleneksel Akdeniz tariflerine cesur Asya dokunuşları yapılıyor. Restoranda balık ve kabuklu deniz ürünleri ön planda. Instagram @okio.restaurant TUDOR HALL Syntagma Meydanı'nın yanındaki King George Hotel'in yedinci katındaki Tudor Hall elbette öncelikle Akropolis manzarasıyla dikkat çekiyor. Eğer romantik bir akşam yemeği istiyorsanız burası tam size göre. Menü de yormuyor. Kısa bir alakart ve bir tadım menüsü etrafında inşa edilen menüde Yunan mutfağına modern bir yaklaşım var. Instagram @tudorhallrestaurant NOLAN Syntagma Meydanı'na birkaç adım mesafedeki bu modern bistronun mutfağında coğrafi kısıtlamalar yok. Kendilerini herhangi bir mutfak kategorisiyle sınırlandırmıyorlar. Yan tarafta bir de pastaneleri var, Sweet Nolan. Restoran yaz aylarında tüm ekibiyle birlikte Mykonos’taki yerlerine taşınıyor. Instagram @nolanrestaurant OIKEIO İki farklı katta, dışarda masaları olan, ev yemeği tarzı yemekler yapan küçük bir restoran. Menüsü taze malzemelerle hazırlanıyor. Sardalya, musakka ve sirkeli ahtapot gibi yemekler var. Instagram @oikeio_restaurant COOKOOVAYA Kendini “yorulmak bilmeyen bir gezgin” olarak tanımlayan Korfu doğumlu şef Periklis Koskinas’ın tamamen açık mutfağa sahip modern restoranında balık özellikle çok lezzetli! Instagram @cookoovaya TANPOPO Nolan ve Proveleggios’u açan şef Sotiris Kontzias’ın 2023’te açtığı ramen restoranı Tanpopo (Japonca'da karahindiba anlamına gelen taraxacum bitkisi), mütevazı bir tasarıma, üç masaya sahip ama yemekler enfes. Önce bir Tanpopo negroni söyleyin, sonra da kızarmış domuz eti ve enokili bir shoyu ramen sipariş edin. Restoranın cumartesi hariç her gün saat 18.30'da kapandığını hatırlatalım. Instagram @tanpopo.athens LINE Eski bir sanat galerisi içinde açılan Line, bu yılki The World’s 50 Best Bars listesine altıncı sıradan girdi. Global üne sahip The Clumsies’in kurucuları Vasilis Kyritsis ve Nikos Bakoulis ile Three Cents Artisanal Beverages’ın kurucu ortağı Dimitris Dafopoulos’un beraber açtığı Line’da malzemeler sadece karıştırılıp kokteyl olarak servis edilmiyor, aynı zamanda çoğu malzeme mekanın içinde yapılıyor. Öyle ki Line, kendi meyve şaraplarını, biralarını ve artizan ekmeklerini dahi üretiyor. Instagram @line.athens HYTRA Şef George Felemegkas tarafından hazırlanan Hytra menüsü, geleneksel Yunan lezzetlerinin modern bir yorumundan oluşuyor. Instagram @hytra_restaurant IODIO Zurbaran, Gatsby gibi restoranlara danışmanlık da veren Michelin yıldızlı şef Georgianna Hiliadaki’nin yeni restoranı. Instagram @iodio_athens HERVE Hervé’nin üç ortağı Herve Pronzato (Restorana adını veren Fransa doğumlu şef), George Efthimopoulos ve Grigoris Kikis’in cesur, yenilikçi, teşvik edici ve ilerici yemek deneyimine buyurun! Menüleri yılın her döneminde en iyi yerel malzemeleri yansıtacak şekilde mevsimsel olarak değişiyor. “Herhangi bir mutfak kategorisine girmiyoruz” diyorlar, “Ancak birçok mutfaktan, yerel sokak yemeklerinden ve pazarlardan, modern bir yaklaşımla sunulan geleneksel eski usul unutulmuş tekniklerden etkileniyoruz”. Merkezden biraz uzakta yer alan bu modern restoran için Fransız, Asya ve İtalyan mutfağından etkilenen füzyon yemekler içeriyor diyebiliriz. Instagram @herverestaurant JERAR Jerár, şehrin turistik merkezinden uzakta, ama iyi yemek söz konusu oldu mu mesafeler önemsizdir değil mi? Jerar’ın şefi Charis Nikolouzos, Yunan köklerini Fransız ve İtalyan mutfak detaylarıyla birleştiren global yemekler yapıyor. Özellikle “Mikrolimano Karidesi”ne dikkat! Instagram @jerar_athens DELTA İki Michelin yıldızlı Delta, Yunanistan Ulusal Kütüphanesi ve Yunan Ulusal Operası'na da ev sahipliği yapan Stavros Niarchos Vakfı Kültür Merkezi'nin (SNFCC) içinde yer alıyor. Binanın beşinci katındaki bu restoranın etkileyici iç tasarımı kadar her ikisi de Avrupa'nın en iyi restoranlarında eğitim almış şeflerine dikkat çekmek isteriz: George Papazacharias ve Thanos Feskos. İki şef de sürdürülebilirliği mutfaklarının merkezine koyuyor. Instagram @delta_restaurant SEYCHELLES 2014’te Metaxourgeio semtinde açılan popüler Yunan restoranı Seychelles’e gitmeden olmaz! Yüksek tavanlı bu davetkâr restoranda şarapta pişmiş ahtapot, ızgara dana dil ve kabak ve domatesli köfte tavsiye! Instagram @seychellesrestaurant TAVERNA TON FILON Seychelles’in başarısından sonra şef Yiannis Mousios 2023 sonlarında Kolonos'ta bu yeni mekanı açtı. Ürünlerini Kimolos, Evia ve Girit'teki çiftliklerden temin eden restoranın menüsünden ıspanaklı ve Rethymno Galomyzithra peynirli Gigantes tavsiye! Instagram @tavernatonfilon GORLOMI Kolonaki’de yer alan bu şık İtalyan restoranın tasarımı Bobotis+Bobotis Architects’e ait. Şef Luca Piscazzi tarafından hazırlanan menü ise ev yapımı makarna, risotto ve haşlanmış balıkla parlıyor. Instagram @gorlomiathens BOTRINI’S Botrini's güzel bir bahçeye sahip eski bir ilkokul binasında yer alıyor. Restoranın ilhamı bizzat şeflerinin, yani Ettore Botrini ve Nikos Billis’in büyüdüğü yerler. Ettore Botrini’nin ilham kaynakları Korfu ve Toskana, Nikos Billis'in ise Pelion Dağı. Botrini’s iki özel tadım menüsüne sahip: Peripatos (Yavaş bir yürüyüş) ve Taksidi (Yolculuk). Bu menülerde deniz suyunda marine edilmiş kılıç balığı ve Yunan tsipouradika kültürünün lezzetlerini kutlayan yemekler gibi yenilikçi kombinasyonlar var. Instagram @botrinisrestaurant.official ASŌTOS Şehrin en yeni restoranlarından biri olan Asōtos, Pangrati bölgesinde, Aminta Caddesi'nde açıldı. Modern bir Yunan mutfağı deneyimi sunan Asōtos, yerel üreticilerden tedarik edilen yüksek kaliteli malzemelere odaklanıyor. Şef Micheal Merzenis’in mottosunu hatırlatalım: Sadelik ve mükemmel malzeme! Instagram @aswtos_
- URBAN | Yuzu Magazine
December 2024 | Urban ENGLISH BELOW İSTANBUL'DA YIL SONU: MEKANLAR ve PARTİLER words Onur Baştürk Yılın son haftasına girerken İstanbul’da yeni restoran açılması çok da beklenen bir şey değildir. Özellikle de bu ekonomik iklimde. Ama işte burası sürprizli bir şehir, arada böyle şeyler oluyor. O yeni restoran barın ismi Cozy. Lucca’dan ayrılan Emrah Gencer’in kurucu ortakları arasında olduğu Cozy’nin iç tasarımı Rezzan Benardete Interiors’a ait. Henüz fırından yeni çıktığı için gidip görmüş değilim, bunlar sadece ön bilgi olsun, gördükten sonra ayrıca yazarım. MEZKLA’NIN TUHAF YANI Gel gör ki bir ay önce açılan yeni bir restoran daha var, Etiler’de açılan Mezkla. İsminden dolayı Meksika mutfağı olduğunu sanıp heveslenmiştim, ama Meksika ve Akdeniz mutfağının karışımıymış. Peki bu karışım olmuş mu? Amaca yaklaşmışlar diyelim. Biz arkadaşlarımla Chili İçli Köfte ve Mariposa Karides denedik. Mariposa Karides’in en çok tütsülenmiş biberli orzosunu sevdim. Chili İçli Köfte’ye de on üzerinden 7 verdim. En olmasa da olur dediğim tabak, odun ateşinde pişmiş brokoliydi. O da benim hatam, “Hadi sipariş edelim “ diye ısrar eden bendim! Taco’lara gelince bir itiraf: Başka restoranlarda daha iyi taco’lar yedim. Mezkla’nın en iyi yanı ise geniş tekila/mezkal bazlı kokteyl menüsü. Chili’sinden Tommy, Paloma ve Mezcalita’sına kadar her çeşit var ve hepsi de 10 puan! Mezkla’nın en tuhaf yanı ise konuksever olmayan kapısı. “Rezervasyonunuz var mı?” diyerek önümüze etten duvar ören güvenlik görevlisi bir de üstüne, “Beca’ya gelmediniz değil mi? Herkes bizi orayla karıştırıyor” dedi. Tuhaftı. Neyse, bu tatsız girişi Mezkla’nın müdürü Sina Baltutan tüm profesyonelliği ve kibarlığıyla düzeltti. Sina’nın yolu açık olsun! Bu arada Mezkla’nın iç tasarımı Gab Foods girişimiyle tanıdığımız Gabriela Palatchi Elhadef’in Gab Studio’suna ait. Tasarım başarılı, ama aydınlatmanın bir kısmı çoğu İstanbul restoranında olduğu gibi “sorgu ışığıyla” geçiştirilmiş, bu hayli üzücü. YILIN EN İYİ UĞURLAMA PARTİSİ En çok eğlendiğim partide ise tamamen objektif olmam mümkün değil! Çünkü Yuzu Community’nin 2024’teki son partisinde mimar dj ikili Alp Usluduran ve Doruk Kubilay öyle iyi bir set çaldılar ki, bir kez daha onlara bin teşekkür! Tabii Simply Perfect ve nefis atıştırmalıklarla bizi doyuran Pigalle’e de… Alp ve Doruk’un çaldığı Yuzu partisinin ertesi gecesinde ise -yine onlar sayesinde- kendimi Zorlu PSM’deki Fideles performansında buldum! Fideles’in performansı müthişti, ama ben yine kalabalığın sosyolojisindeydim. Her kesimden insan vardı diyebilirim. Özellikle de: Siyah gözlüklerini asla çıkarmayan (nedenini sonradan öğrendim) yarı sert delikanlı yarı şehirli cool -bazen de ter kokabilen- erkekler topluluğu ile müzikten zevk almaya çalışırken almaya çalışırken ortamın hafif tekinsizliği nedeniyle kız arkadaşlarına sıkı sıkı sarılmış diğer erkekler topluluğu… Hiçbir tarafa aidiyet hissetmediğimden bir süre sonra çıktım tabii. YEAR-END in ISTANBUL: SURPRISES, SPOTS, and PARTIES The final week of the year isn’t exactly the prime time for new restaurant openings in Istanbul—especially given the current economic climate. But hey, this city has a way of surprising us, and every now and then, things like this happen. The latest addition is Cozy, a restaurant-bar co-founded by Emrah Gencer, who you might know from Lucca. The interior design is by Rezzan Benardete Interiors, and while I haven’t had the chance to check it out yet (still fresh out of the oven), consider this a little heads-up. I’ll report back once I’ve visited. THE WEIRDEST PART OF MEZKLA? But there’s another newcomer that beat Cozy to it by about a month: Mezkla, located in Etiler. The name had me dreaming of Mexican cuisine, but it turns out it’s more of a Mexican-Mediterranean fusion. So, did the fusion work? Let’s just say they’re on the right track. My friends and I tried the Chili İçli Köfte and the Mariposa Shrimp. The best part of the shrimp dish was the smoky, peppery orzo—it really stood out. As for the Chili İçli Köfte, I’d give it a solid 7 out of 10. The one dish I could’ve done without? The wood-fired broccoli. But that’s on me—I was the one insisting, “Let’s try it too!” Now, about the tacos: confession time. I’ve had better tacos at other places. What Mezkla really excels at, though, is its margarita/tequila-based cocktail menu. From Chili and Tommy margaritas to Paloma and Mezcalita, they’ve nailed it. Every single one deserves a 10/10. The weirdest part of Mezkla? The less-than-welcoming bouncer at the entrance. He stopped us with a stern “Do you have a reservation?” and then added, “You’re not here for Beca, right? Everyone keeps confusing us with them.” Strange vibes, to say the least. Thankfully, Mezkla’s manager, Sina Baltutan, swooped in with utmost professionalism and charm to make up for the awkward welcome. Here’s to Sina and his bright future! On a design note, the interiors are by Gabriela Palatchi Elhadef’s Gab Studio, known for Gab Foods. The design is lovely, but like many Istanbul restaurants, the lighting falls flat—more “interrogation room” than “ambience.” A real shame. PARTIES, DJs, AND THE YEAR’S BEST SEND-OFF When it comes to the most fun New Year’s party I attended, I’ll admit I can’t be entirely objective. The final Yuzu Community bash of 2024 was unforgettable, thanks to the architect-DJ duo Alp Usluduran and Doruk Kubilay, who spun an incredible set. A thousand thanks to them once again! And, of course, props to Pigalle for keeping us fueled with their delicious bites and to Simply Perfect, the tequila that perfectly matched the vibe of the night. The night after that epic Yuzu party, I found myself—thanks to Alp and Doruk—at Zorlu PSM for Fideles’ performance. It was phenomenal. But true to form, I couldn’t help but analyze the crowd. The people-watching didn’t disappoint: a mix of “too-cool-to-take-off-my-sunglasses” urban tough guys (I later found out the reason for the shades) and another group of slightly anxious men clutching their girlfriends for dear life in the faintly edgy atmosphere. Neither group felt like my crowd, so I called it a night early. Here’s to Istanbul, where the unexpected keeps us on our toes and the parties keep us dancing. Bring it on, 2025!
- Yuzu Magazine
Aralık 2020 | Şartlar ve Koşullar | Türkiye Gizlilik ve Güvenlik Politikası Çerez (Cookie) Politikası Mesafeli Satış Sözleşmesi Gizlilik ve Güvenlik Politikası 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“Kanun”) uyarınca, kişisel verileriniz; veri sorumlusu olarak Yuzu Magazine tarafından aşağıda açıklanan kapsamda işlenebilecektir. Kişisel verilerinizin işlenmesine ilişkin detaylı bilgilere www.yuzumagazine.com adresinde yer alan Yuzu Magazine Kişisel Verilerin Korunması ve İşlenmesi Politikası’ndan ulaşabilirsiniz. a - Kişisel Verilerinizin Hangi Amaçla İşleneceği Toplanan kişisel verileriniz, ziyaretiniz kapsamında Yuzu Magazine'in ve Yuzu Magazine ile iş ilişkisi içerisinde olan ilgili kişilerin hukuki teknik, ticari ve iş güvenliğinin temin edilmesi amacıyla Kanun’un 5. ve 6. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları dahilinde işlenecektir. b - İşlenen Kişisel Verilerinizin Kimlere ve Hangi Amaçla Aktarılabileceği Toplanan kişisel verileriniz; yukarıda belirtilen amacın gerçekleştirilmesi kapsamında, yurt içinde veya yurt dışındaki iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize ve ayrıca kanunen yetkili kamu kurumları ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları çerçevesinde aktarılabilecektir. c - Kişisel Verinizin Toplanma Yöntemi ve Hukuki Sebebi Kişisel verileriniz, bina, tesis ve yerleşkemizi ziyaretiniz esnasında Yuzu Magazine tarafından fiziki yöntemler ile Kanun’un 5. ve 6. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartlarına dayalı olarak toplanmaktadır. Toplanan kişisel verileriniz, Aydınlatma Metni’nin (a) ve (b) maddelerinde belirtilen amaçlarla işlenebilmekte ve aktarılabilmektedir. ç - Kişisel Veri Sahibinin Kanun’un 11. maddesinde Sayılan Hakları Kişisel veri sahibi olarak Kanun’un 11. maddesi uyarınca aşağıdaki haklara sahip olduğunuzu bildiririz: – Kişisel verilerinizin işlenip işlenmediğini öğrenme, – Kişisel verileriniz işlenmişse buna ilişkin bilgi talep etme, – Kişisel verilerinizin işlenme amacını ve bunların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme, – Yurt içinde veya yurt dışında kişisel verilerinizin aktarıldığı üçüncü kişileri bilme, – Kişisel verilerinizin eksik veya yanlış işlenmiş olması hâlinde bunların düzeltilmesini isteme ve bu kapsamda yapılan işlemin kişisel verilerinizin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesini isteme, – Kanun’a ve ilgili diğer kanun hükümlerine uygun olarak işlenmiş olmasına rağmen, işlenmesini gerektiren sebeplerin ortadan kalkması hâlinde kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesini isteme ve bu kapsamda yapılan işlemin kişisel verilerinizin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesini isteme, – İşlenen verilerin münhasıran otomatik sistemler vasıtasıyla analiz edilmesi suretiyle aleyhinize bir sonucun ortaya çıkması durumunda buna itiraz etme, – Kişisel verilerinizin kanuna aykırı olarak işlenmesi sebebiyle zarara uğramanız hâlinde zararın giderilmesini talep etme. Yukarıda sıralanan haklarınıza yönelik başvurularınızı, info@yuzumagazine.com adresinden talep edebileceğiniz Yuzu Magazine Kişisel Veri Sahibi Başvuru Formu’nu doldurarak bizlere iletebilirsiniz. Talebinizin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvurularınız ücretsiz olarak sonuçlandırılacaktır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre tarafınızdan ücret talep edilebilecektir. Çerez (Cookie) Politikası Çerez (cookie) politikamız, Gizlilik politikamızın bir parçasını oluşturur. Diğer birçok internet sitesinde olduğu gibi içerik ve reklamları kişiselleştirmek, sosyal medya özellikleri sağlamak, trafiği analiz edebilmek ve web sitemizi (kısaca “Yuzu Magazine” olarak anılacaktır) nasıl kullandığınızı anlayabilmek için çerezler kullanıyoruz. Its Istanbul’da bulunduğunuz süre boyunca “Cookie” olarak da adlandırılan çerezlerin ve buna benzer unsurların tarayıcınıza yerleştirilmesi söz konusu olabilir. Çerez (Cookie) ayarlarını değiştirmeden Yuzu Magazine’i kullanmaya devam ederek çerez kullanımına izin vermektesiniz. Çerez (Cookie) Nedir? Çerezler, mobil uygulamayı ve/veya web sitesini ziyaret ettiğiniz zaman bilgisayarınıza tercihlerinizi kaydeden küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, herhangi bir kişisel ya da özel bilgi içermezler, bilgisayarınıza zarar vermezler. Ayrıca çerezleri dilediğiniz gibi kontrol edebilir veya silebilirsiniz. Hangi Tür Çerezleri Kullanıyoruz? Yuzu Magazine’de “Oturum Çerezleri” ve “Kalıcı Çerezler” olarak iki tür çerez kullanıyoruz. Oturum çerezleri, Yuzu Magazine’de dolaşırken geçici hafızada yer alan ancak internet tarayıcınızı kapattığınızda silinen çerezlerdir. Kalıcı çerezler ise belli bir tarihle ya da süreyle sınırlanmış olan bu tarih ya da süre sonunda kendiliğinden silinen veya tarafınızdan silinene kadar sabit diskinizde kalan çerezlerdir. Yuzu Magazine’de Üçüncü Şahıslar Hangi Çerezleri Kullanmaktadır? Yukarıda yer alan çerezlerimize ek olarak üçüncü şahıs tedarikçi ve reklam ağları, sosyal medya platformları, hizmet sağlayıcıları ile diğer iş ortaklarımız, sizin Yuzu Magazine’i ve diğer internet sitelerini önceki ziyaretlerinize dayalı olarak reklam sunmak da dahil olmak üzere size daha iyi ve daha kişiselleştirilmiş hizmet sağlanması amacıyla tarayıcınıza çerez yerleştirebilirler. Üçüncü şahıslara ve kullandıkları çerezlere ilişkin bilgiler aşağıdaki gibidir: * Google Analytics* Kalıcı, oturum ve üçüncü şahıs çerez türlerinin kullanılması aracılığıyla Its Istanbul’un trafiği izlenerek ve raporlanarak kullanıcı deneyiminin daha iyi analiz edilmesi sağlanır. Daha fazla bilgi için: http://www.google.com/policies/privacy/ Bu çerezlerden vazgeçmek için: https://tools.google.com/dlpage/gaoptout * Diğer Reklam Platformları* Kalıcı, oturum ve üçüncü şahıs çerez türleri kullanılarak çevrimiçi deneyiminizi iyileştirmek için internet üzerinde geçirdiğiniz zaman ve alışkanlıklarınız analiz ederek reklamların ilgi alanlarınıza göre gösterilmesi sağlanır. (Yukarıda verilen 3. şahıslara ait linkler aracılığıyla ulaşacağınız içeriklerin güvenilirliğine ilişkin sorumluluğumuz bulunmamaktadır.) Yuzu Magazine’de Çerezler Hangi Amaçlarla Kullanılmaktadır? Yuzu Magazine’de Çerezler, genel olarak size daha iyi ve daha kişiselleştirilmiş hizmet sağlamak ve Yuzu Magazine’de geliştirmemize yardımcı olması amacıyla kullanılıyor olup; bu Çerezler sayesinde daha ayrıntılı olarak aşağıdaki hedefler gerçekleştirilmektedir: – Kullanıcının sepetinde hangi ürünlerin olduğunu hatırlatmak, – Mobil uygulamayı ve/veya web sitesini ziyaret edenleri tanımak, – Reklamlar için hedeflenen kitleye erişilerek sizin kendi ilgi alanlarınıza uygun reklamlar görmenizi ve aynı reklamları tekrar tekrar görmemenizi sağlamak, – İçerik ve reklamları sizin için kişiselleştirmek, – Sosyal medya özellikleri sağlamak, – Yuzu Magazine’in trafiğini analiz etmek, – Yuzu Magazine’i nasıl kullandığınızı anlamak, – Mobil uygulamaya ve/veya web sitesine giriş yaptıktan sonra ayarları muhafaza etmek, Çerezler Nasıl Yönetilebilir veya Silinebilir? Çerezleri, tarayıcınız buna imkan sunuyorsa tarayıcı ayarlarını düzenleyerek yönetebilirsiniz. Bu şekilde tüm çerezleri reddedebilir, sabit diskinize bir çerez kaydedilmeden önce uyarılabilir, sadece belirlediğiniz internet sitelerinin çerezlerini kabul edebilir, önceden kabul ettiğiniz çerezleri devre dışı bırakabilir ya da silebilirsiniz. Yuzu Magazine’de yer alan üçüncü şahısların çerezlerinden eğer imkan sunuyorlarsa ilgili üçüncü şahsın internet sitesini ziyaret ederek vazgeçebilirsiniz. Yuzu Magazine’de yer alan çerezleri reddetmeniz durumunda Yuzu Magazine’de yer alan özellik ve fonksiyonların bir kısmını kullanamayabilirsiniz. Yuzu Magazine'e farklı tarayıcılardan ve/veya cihazlardan erişiyorsanız, bu tarayıcı ve cihazların her birinin çerez ayarlarının seçiminize uygunluğunu kontrol etmelisiniz. Çerez politikamızı, size herhangi bir bildirimde bulunmaksızın güncelleyebiliriz. Bu nedenle çerez politikamızı belirli aralıklarla yeniden gözden geçirmenizi öneririz. Mesafeli Satış Sözleşmesi MADDE 1 – TARAFLAR SATICI Ünvanı : YUZU Medya Yayıncılık Ticaret Limited Şirketi Adresi : Bebek Mah. İnşirah Cad. No: 25 İç Kapı No: 1 Beşiktaş/ İSTANBUL Eposta adresi : info@yuzumagazine.com ALICI Müşteri olarak www.yuzumagazine.com alışveriş sitesinden (bundan böyle “İnternet Sitesi” olarak anılacaktır) işbu sözleşme kapsamında alım yapan kişiyi ifade eder. ALICI yönünden, alış formunda verilen adres ve iletişim bilgileri esas alınır. MADDE 2 – KONU İşbu sözleşmenin konusu, ALICI’nın SATICI’ya ait İnternet Sitesi’nden elektronik ortamda siparişini yaptığı aşağıda nitelikleri ve satış fiyatı belirtilen ürünün satışı ve teslimi ile ilgili olarak 6502 sayılı Tüketicilerin Korunması Hakkındaki Kanun ve Mesafeli Sözleşmeler Uygulama Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik hükümleri gereğince tarafların hak ve yükümlülüklerinin saptanmasıdır. MADDE 3 – SÖZLEŞME KONUSU ÜRÜN Malın/Ürünün/Hizmetin türü, miktarı, marka/modeli, rengi, adedi, satış bedeli, ödeme şekli, siparişin sonlandığı andaki bilgilerden oluşmaktadır MADDE 4 – GENEL HÜKÜMLER 4.1. ALICI, İnternet Sitesi’nde sözleşme konusu ürünün temel nitelikleri, tüm vergiler dahil satış fiyatı ve ödeme şekli ile teslimata ve bunun masraflarının ALICI tarafından karşılanacağına, teslimatın gerçekleştirileceği süreye ve SATICI’nın tam ticari unvanı, açık adresi ve iletişim bilgilerine ilişkin ön bilgileri okuyup bilgi sahibi olduğunu ve elektronik ortamda gerekli teyidi verdiğini beyan eder. ALICI; bu sözleşmeyi elektronik ortamda teyit etmekle, mesafeli sözleşmelerin akdinden önce, Satıcı tarafından Tüketici’ye verilmesi gereken adres, siparişi verilen ürünlere ait temel özellikler, ürünlerin vergiler dahil fiyatı, ödeme ve teslimat bilgilerini de doğru ve eksiksiz olarak edindiğini teyid etmiş olur. 4.2. Sözleşme konusu ürün, yasal 30 günlük süreyi aşmamak koşulu ile her bir ürün için ALICI’nın yerleşim yerinin uzaklığına bağlı olarak internet sitesinde ön bilgiler içinde açıklanan süre içinde ALICI veya gösterdiği adresteki kişi/kuruluşa teslim edilir. Madde 3’te gösterilen teslimata ilişkin her türlü kargo ücreti ALICI tarafından karşılanacak olup siparişine ilişkin faturasına “Gönderim Ücreti” adı altında yansıtılacaktır. 4.3. Sözleşme konusu ürün, ALICI’dan başka bir kişi/kuruluşa teslim edilecek ise, teslim edilecek kişi/kuruluşun teslimatı kabul etmemesinden SATICI sorumlu tutulamaz. 4.4. Kargo firmasının, ürünü ALICI’ya teslimi aşamasında karşılaşacağı her türlü sorun nedeniyle, siparişi verilen ürünün ALICI’ya teslim edilememesinden dolayı SATICI sorumlu tutulamaz. 4.5. SATICI, sözleşme konusu ürünün sağlam, eksiksiz, siparişte belirtilen niteliklere uygun ve varsa garanti belgeleri ve kullanım kılavuzları ile teslim edilmesinden sorumludur. 4.6. SATICI, haklı bir sebebe dayanmak şartıyla, sözleşmeden doğan ifa yükümlülüğünün süresi dolmadan ALICI’ya eşit kalite ve fiyatta farklı bir ürün tedarik edebilir. 4.7. SATICI, sipariş konusu ürün veya hizmetin yerine getirilmesinin imkansızlaşması halinde sözleşme konusu yükümlülüklerini yerine getiremezse, bu durumu, sözleşmeden doğan ifa yükümlülüğünün süresi dolmadan tüketiciye bildirir ve ALICI’ya eşit kalite ve fiyatta farklı bir ürün tedarik edebilir. 4.8. Sözleşme konusu ürünün teslimatı için işbu sözleşmenin imzalı nüshasının SATICI’ya ulaştırılmış olması ve bedelinin ALICI’nın tercih ettiği ödeme şekli ile ödenmiş olması şarttır. Herhangi bir nedenle ürün bedeli ödenmez veya banka kayıtlarında iptal edilir ise, SATICI ürünün teslimi yükümlülüğünden kurtulmuş kabul edilir. 4.9. ALICI alışveriş esnasında sisteme tanımladığı kredi kartı bilgilerinin doğru olduğunu, bu kredi kartının kullanımından dolayı kaynaklanacak her türlü hukuki ve cezai yasal sorumluluğunun kendisinde olduğunu kabul ve taahhüt eder. Ürünün tesliminden sonra ALICI’ya ait kredi kartının ALICI’nın kusurundan kaynaklanmayan bir şekilde yetkisiz kişilerce haksız veya hukuka aykırı olarak kullanılması nedeni ile ilgili banka veya finans kuruluşun ürün bedelini SATICI’ya ödememesi halinde, ALICI’nın kendisine teslim edilmiş olması kaydıyla ürünün 3 gün içinde SATICI’ya gönderilmesi zorunludur. Bu takdirde nakliye giderleri ALICI’ya aittir. Eğer ALICI ürünü geri göndermezse kredi kartından herhangi bir nedenle ürün bedelinin alınmaması veya ürün bedelinin kredi kartına iade edilmesi durumlarında ürün bedelinin hiçbir ihtara gerek kalmaksızın SATICI banka hesaplarına havale edileceğini kabul ve taahhüt eder. 4.10. SATICI mücbir sebepler veya nakliyeyi engelleyen hava muhalefeti, ulaşımın kesilmesi gibi olağanüstü durumlar nedeni ile sözleşme konusu ürünü süresi içinde teslim edemez ise, durumu ALICI’ya bildirmekle yükümlüdür. Bu takdirde ALICI siparişin iptal edilmesini, sözleşme konusu ürünün varsa emsali ile değiştirilmesini, ve/veya teslimat süresinin engelleyici durumun ortadan kalkmasına kadar ertelenmesi haklarından birini kullanabilir. ALICI’nın siparişi iptal etmesi halinde ödediği tutar 10 gün içinde kendisine nakden ve defaten ödenir. 4.11. ALICI’nın kredi kartı ile yaptığı ödemelerde ise, ürün tutarı, siparişin ALICI tarafından iptal edilmesinden sonra 7 gün içerisinde ilgili bankaya iade edilir. Bu tutarın bankaya iadesinden sonra ALICI hesaplarına yansıması tamamen banka işlem süreci ile ilgili olduğundan, ALICI, olası gecikmeler için SATICI’nın herhangi bir şekilde müdahalede bulunmasının mümkün olamayacağını ve SATICI tarafından kredi kartına iade edilen tutarın banka tarafından ALICI hesabına yansıtılmasının ortalama 2 ile 3 haftayı bulabileceğini şimdiden kabul etmektedir. 4.12. SATICI teknik nedenlerden kaynaklanan fiyat, ürün ve her türlü güncelleme hatalarından sorumlu değildir. MADDE 5 – CAYMA HAKKI ALICI, sözleşme konusu ürünün kendisine veya gösterdiği adresteki kişi/kuruluşa tesliminden itibaren 14 gün içinde hiçbir sebep göstermek zorunda olmaksızın cayma hakkına sahiptir. Ancak, yılbaşı, bayramlar, anneler günü gibi belirli günlere yönelik ALICI’ya özel olarak hazırlanan, satışa sunulan ve/veya ithal edilen ürünlerde, kampanya ve promosyon ürünlerinde ürünün iadesi alınamamakta; ALICI bu şartları kabul ederek alışverişini gerçekleştirmektedir. Cayma hakkının kullanılması için 14 günlük süre içinde SATICI’ya faks veya eposta ile bildirimde bulunulması ve ürünün 6. madde hükümleri çerçevesinde kullanılmamış olması şarttır. Bu hakkın kullanılması halinde, a) 3. kişiye veya ALICI’ya teslim edilen ürünün faturası, (İade edilmek istenen ürünün faturası kurumsal ise, iade ederken kurumun düzenlemiş olduğu iade faturası ile birlikte gönderilmesi gerekmektedir. Faturası kurumlar adına düzenlenen sipariş iadeleri İADE FATURASI kesilmediği takdirde tamamlanamayacaktır) b) İade formu, c) 4 günlük süre içerisinde iade edilecek ürünlerin kutusu, ambalajı, varsa standart aksesuarları ile birlikte eksiksiz ve hasarsız olarak teslim edilmesi gerekmektedir. Bu belgelerin SATICI’ya ulaşmasını takip eden 10 gün içinde ürün bedeli ALICI’ya iade edilir. Cayma hakkı nedeniyle iade edilen ürünün kargo bedeli yurtiçi siparişlerinde SATICI tarafından yurtdışı siparişlerinde ALICI tarafından karşılanacaktır. SATICI ürün satarken ALICI'dan tahsil ettiği kargo ücretini iade etmez. Ürün SATICI’ya iade edilirken, ürünün teslimi sırasında ALICI’ya ibraz edilmiş olan orijinal faturanın da (muhasebe kayıtlarımızda tutarlılığı sağlamak amacıyla) iade edilmesi gerekmekte olup faturanın ürünle birlikte ya da en geç ürünün gönderilmesinden itibaren 5 gün içerisinde SATICI’ya gönderilmemesi durumunda iade işlemi gerçekleştirilmeyecek, ürün aynı şekilde karşı ödemeli olarak ALICI’ya geri gönderilecektir. Ürünle beraber iade edilecek olan faturanın üzerine de “iade faturasıdır” ibaresi yazılıp ALICI tarafından imzalanacaktır. MADDE 6 – CAYMA HAKKI KULLANILAMAYACAK ÜRÜNLER Niteliği itibarıyla; tek kullanımlık ürünler, kopyalanabilir yazılım ve programlar, hızlı bozulan veya son kullanım tarihi geçme ihtimali olan ürünlerin iadesi kabul edilmemektedir. Aşağıdaki ürünlerin iade edilebilmesi, ürünün ambalajının açılmamış, bozulmamış ve ürünün kullanılmamış ve denenmemiş olması şartına bağlıdır. Her türlü Kozmetik Ürün İç Giyim Ürünleri Her Türlü Kişisel Bakım Ürünü Her türlü yazılım ve programlar DVD, VCD, CD ve kasetler Dergi ve Gazeteler Konser ve Etkinlik Biletleri Bilgisayar ve kırtasiye sarf malzemeleri (toner, kartuş, şerit v.b) MADDE 7 – BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ ALICI’nın temerrüde düşmesi halinde, ALICI, borcun gecikmeli ifasından dolayı SATICI’nın oluşan zarar ve ziyanını ödemeyi kabul eder. ALICI’nın temerrüdünün SATICI’nın kusurundan kaynaklandığı hallerde ALICI herhangi bir zarar ve ziyan talebini karşılamak mecburiyetinde olmayacaktır. MADDE 8 – KİŞİSEL BİLGİLER / TİCARİ İLETİŞİM / PAYLAŞIM / GİZLİLİK: ALICI, alışveriş bilgisi, isim, soyisim, cep telefon numaraları, doğum tarihi, yaşadığı şehir, cinsiyet, gibi kişisel bilgilerinin ve elektonik programlar nedeniyle ulaşılabilen lokasyon bilgisinin, kişisel olmayan bilgilerinin mal ve hizmetlerini tanıtmak, imajını arttırmak , ürün ,hizmet ve iletişimini geliştirmek, Üyelerini tanımak, denetim, veri analizi, araştırma, trendleri anlama, pazarlama ve reklam hizmetlerinde de kullanılmak üzere toplanmasına, veri kayıt sisteminde muhafaza edilmesine, sayılan amaçlarla “Program Ortakları”, GSM Operatörleri / Sosyal Paylaşım Siteleri / Kargo şirketleri gibi ifa yardımcıları ile paylaşılmasına ve işlenmesine izin verir. Üye aksini belirtmedikçe, üyeliği sonlandığında da, bu madde kapsamında sayılan benzeri amaçlar doğrultusunda, mevcut verilerinin muhafaza edilmesini, paylaşılmasını, işlenmesini kabul eder. Üye, veri paylaşım tercihlerini değiştirmek isterse bu talebini programların iletişim kanallarından bildirebilir. SATICI, kümüle (toplu) Kullanıcı bilgilerini ad-soyad bilgilerini içermeyecek şekilde iş ortakları (yatırımcıları dahil), basın gibi üçüncü şahıslar ile paylaşabilir. MADDE 8 – YETKİLİ MAHKEME İşbu Ön Bilgilendirmenin uygulanmasında, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca ilan edilen değere kadar ALICI’nın mal veya hizmeti satın aldığı ve ikametgahının bulunduğu yerdeki Tüketici Hakem Heyetleri ile Tüketici Mahkemeleri yetkilidir. SATICI şikâyet ve itirazları konusunda başvurularını, T.C. Sanayi Ve Ticaret Bakanlığı tarafından her yıl Aralık ayında belirlenen parasal sınırlar dâhilinde mal veya hizmeti satın aldığı veya ikametgâhının bulunduğu yerdeki tüketici sorunları hakem heyetine veya tüketici mahkemesine yapabilir. Parasal sınıra ilişkin bilgiler aşağıdadır: 28/05/2014 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere; a) 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'nun 68 inci maddesi gereği Değeri iki bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, üç bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde bulunan illerde ise iki bin Türk Lirası ile üç bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur.Bu değerlerin üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz. b) Belirtilen değer üzerinde olan uyuşmazlıklarda Tüketici Mahkemesinde, Tüketici Mahkemesinin bulunmadığı yerlerde ise Tüketici Mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemelerine başvurunun yapılması gerekmektedir. İşbu önbilgilendirme ticari amaçla yapılmaktadır. Lütfen Dikkat: Kargo tutanağını imzalamadan önce kargo paketinizin taşımadan dolayı hasarlı olup olmadığını lütfen kontrol ediniz. Kargo paketinizde herhangi bir nedenle hasar var ise teslimatla ilgili hiç bir belgeyi imzalamadan kargo yetkilisine tutanak tutulması için kargonuzu iade ediniz. Size tarafımızdan yeni ürünleriniz derhal gönderilecektir. Kargo paketi hasarlı olan ürünlerin teslim alınması durumunda içindeki ürünlerin hasarından veya eksikliğinden SATICI sorumlu değildir. neni sergi pdf Çapa 1 Çapa 2 Çapa 4
- PEOPLE | Yuzu Magazine
February 2025 | PEOPLE AURELIEN RIVOIRE PASTRY MUST EVOLVE with the TIMES words Alp Tekin This Friday, we are hosting an exclusive Afternoon Tea at Shangri-La Bosphorus Istanbul, where we will explore the exquisite chocolate craftsmanship of Alléno & Rivoire Chocolatiers with the presence of the brand’s co-founder, renowned French pastry chef Aurélien Rivoire. The star of this inspiring and delicious event, Chef Aurélien Rivoire, worked as the Pastry Chef at Yannick Alléno’s three-Michelin-starred Pavillon Ledoyen for eight years before partnering with Chef Alléno in 2021 to establish the Alléno & Rivoire chocolate brand. Located at 9 Rue du Champ de Mars, Paris, Alléno & Rivoire offers a variety of chocolate creations, including fruit confits, pralines, and ganaches. Chef Rivoire will share the secret behind his chocolates made with birch sugar extract, known for both their exceptional taste and health benefits. A MUCH LOWER GLYCEMIC INDEX How did the idea of making chocolates healthier with birch sugar extract come about? I have always wanted to combine indulgence with real nutritional balance. My goal was to modernize pastry-making with a more contemporary approach, in line with today’s lifestyles and needs. Early on, I realized that sucrose could prevent flavors from fully expressing themselves. Initially, I created desserts for those looking to reduce their sugar intake. Over time, this vision expanded: Why not completely rethink our approach to sugar? Birch sugar, or xylitol, has a much lower glycemic index, which means it does not cause blood sugar spikes and allows for a healthier tasting experience. More importantly, it enhances the raw flavors: the subtle bitterness of grapefruit, the natural sweetness of strawberries, the intensity of cocoa… Without excessive sugar, ganaches become more intense, purer, and achieve perfect balance. My goal is not to overwhelm the palate with sugar, but to awaken it to the nuances and textures of each ingredient. How does your approach differ from traditional pastry-making? My vision is built on a balance between tradition and modernity. French pastry is an exceptional heritage, but it must evolve with the times. We no longer eat the same way we did in the 1960s. Our expectations and needs have changed, and we must respond to these changes with both creativity and precision. This awareness developed in both my personal and professional life. For years, I was so focused on creating extraordinary desserts for my clients that I neglected my own nutrition. When I removed refined sugar from my diet, I lost 15 kg and rediscovered a completely different relationship with indulgence—one that is more balanced and fair. I want to show that a dessert can be intense, indulgent, and satisfying while still being mindful of nutritional balance. BIRCH SUGAR HAS A UNIQUE STRUCTURE How does birch sugar affect the taste and texture of chocolate? Birch sugar has a unique structure that allows raw ingredients to shine. It brings out the full depth of hazelnut in a praline, the explosive freshness of grapefruit in a confit, and the roundness of vanilla in a chocolate sauce. Its sweetness is more subtle and less overpowering than sucrose, which forced me to completely rethink my technical approach. I had to rewrite everything I knew about pastry, chocolate-making, confectionery, and even ice cream, developing new structures and balances. It is a real challenge, but also an endless source of creativity. Some of your most innovative chocolate creations? - Vanilla Pod: A visually striking illusion dessert that replicates a vanilla pod with an intense vanilla caviar center. I also incorporated this concept into the small heart-shaped chocolates from the Valentine’s Day collection, symbolizing the tender heart behind the chocolatier I am. - Alléno & Rivoire Fruit Confits: A revolutionary approach that preserves the texture and aroma of fruits without adding sucrose, maintaining their pure essence. - Less caramelized, mineral-infused pralines: A praline where sugar does not dominate but rather supports the raw ingredients. The Sticks collection is a perfect example of this approach. What drew you to this profession, and how has your career evolved? Meeting Yannick Alléno in 2013 was a turning point in my career. Before that, I was a highly technical and serious pastry chef. Alléno taught me to be more instinctive, focusing on taste and emotion. THE FUTURE OF PASTRY How do you see the future of pastry in terms of healthier alternatives and new dietary trends? The future of pastry will rest on three pillars: Respect for ingredients, Respect for the human body, Respect for the planet. The biggest challenge ahead is to completely rethink our foundations. We must reinvent the puff pastry, choux pastry, and meringue of our time. We need to develop new textures and new ways to enhance ingredients, all while reducing our environmental impact. Pastry must be aligned with the times we live in. DENGELİ HAZ PEŞİNDEKİ PASTA ŞEFİ Bugün Shangri-La Bosphorus Istanbul’da, Alléno&Rivoire Chocolatiers'ın muhteşem çikolata sanatını markanın kurucu ortaklarından ünlü Fransız Pasta Şefi Aurélien Rivoire katılımıyla birlikte keşfedeceğimiz özel bir ‘Afternon Tea’ye ev sahipliği yapacağız. Bu lezzetli etkinliğin kahramanı şef Aurélien Rivoire, Yannick Alléno'nun üç Michelin yıldızlı Pavillion Ledoyen'inde 8 yıl boyunca Pasta Şefi olarak çalıştıktan sonra, 2021 yılında Şef Alléno ile iş birliği yaparak Alléno&Rivoire çikolata markasını kurdu. Huş ağacı kabuğu özünden yapılmış, hem lezzet hem de sağlık açısından öne çıkan çikolatalarının sırrını şef Rivoire bizimle paylaşıyor. ÇOK DAHA DÜŞÜK GLİSEMİK İNDEKS Çikolataları huş ağacı kabuğu özüyle sağlıklı hale getirme fikriniz nasıl ortaya çıktı? Lezzeti her zaman gerçek bir besin dengesiyle buluşturmayı istemişimdir. Amacım, pastacılığı daha çağdaş, günümüz yaşam tarzlarına ve ihtiyaçlarına uygun bir yaklaşımla modernize etmekti. Oldukça erken bir dönemde sakaroz kullanımının tatların ortaya çıkmasını engelleyebileceğini fark ettim. Önce şeker tüketimini azaltmak isteyenler için tatlılar hazırlamaya başladım. Daha sonra bu düşüncem geniş bir vizyona dönüştü: Neden şeker konusundaki yaklaşımımızı yeniden inşa etmeyelim? Huş ağacı şekeri ya da Ksilitol, çok daha düşük glisemik indekse sahiptir. Bu sayede kan şekeri dalgalanmalarına neden olmaz ve daha sağlıklı bir tat deneyimi sunar. Ama en önemlisi, ham tatlara alan açmasıdır: Greyfurtun hafif acılığı, çileğin doğal tatlılığı, kakaonun yoğunluğu… Fazla şeker olmadan ganajlar daha güçlü, daha saf hale gelir ve mükemmel bir denge yakalar. Hedefim, damak tadının şekerle doygunluğa ulaşması değil, lezzetlerin ve dokuların tüm inceliklerini keşfetmesini sağlamak. Pastacılığa yaklaşımınız başka hangi açılardan farklı? Vizyonum gelenekle modernite arasındaki denge üzerine kurulu. Fransız pastacılığı eşsiz bir miras, ancak evrilmesi gerekiyor. Günümüzde artık 1960’lardaki gibi beslenmiyoruz. İhtiyaçlarımız değişti. Bu değişime hem yaratıcılık hem de titizlikle yanıt vermek gerekiyor. Bu farkındalık hem kişisel hem de profesyonel hayatımda paralel oluştu. Yıllarca müşterilerim için harikalar yaratmaya o kadar odaklandım ki, kendi beslenmemi ihmal ettim. Rafine şekeri hayatımdan çıkardığımda 15 kilo verdim ve lezzetle kurduğum ilişkiyi yeniden keşfettim: Daha dengeli, daha adil bir haz anlayışı! Bir tatlının lezzetli ve aynı zamanda besin dengesi açısından özenli olabileceğini göstermek istiyorum. HUŞ AĞACI ŞEKERİ ÖZEL BİR YAPIYA SAHİP Huş ağacı şekeri çikolatanın tadı ve dokusunu nasıl etkiliyor? Huş ağacı şekeri, ham maddelerin gerçek lezzetlerini öne çıkarmasına olanak tanıyan özel bir yapıya sahip. Pralin içinde fındığın tüm derinliğini hissetmesini, bir greyfurt reçelinin ağızda patlamasını ya da çikolatalı bir sosun içindeki vanilyanın tüm yuvarlaklığını hissettirmesini sağlıyor. Tatlılığı daha ince, sakaroz kadar baskın değil. Bu da beni teknik açıdan tamamen farklı bir yaklaşım benimsemeye itti. Pastacılık, çikolata yapımı, şekerleme ve hatta dondurma konularında tüm bildiklerimi yeniden düşünmek zorunda kaldım. Bu büyük bir zorluk, ama aynı zamanda sonsuz bir yaratıcılık kaynağı! En yenilikçi çikolata kreasyonlarınızdan bazıları nelerdir? - Vanilya Çubuğu: Vanilya çubuğunun bire bir görünümüne sahip, merkezinde yoğun bir vanilya havyarı barındıran etkileyici bir illüzyon tatlısı. Bu fikri Sevgililer Günü koleksiyonundaki küçük kalp şeklindeki çikolatalara da uyguladım—çikolatacının arkasındaki yumuşak kalbi simgeleyen bir detay. - Alléno&Rivoire Meyve Konfitleri: Meyvenin dokusunu ve kokusunu tamamen koruyarak, sakaroz eklemeden muhafaza etmeyi mümkün kılan devrim niteliğinde bir yöntem. - Daha az karamelize edilmiş, mineralleştirilmiş pralinler: Şekerin ana unsur değil, ham maddeyi destekleyici bir unsur olarak kullanıldığı bir pralin anlayışı. Sticks bu yaklaşımın mükemmel bir örneği. PASTACILIK ÇAĞIMIZLA UYUMLU OLMALI Sizi bu mesleğe çeken şey neydi ve kariyeriniz nasıl şekillendi? 2013’te Yannick Alléno ile tanışmam kariyerimde dönüm noktası oldu. Ondan önce teknik açıdan güçlü, ama oldukça ciddi bir pastacıydım. Alléno bana daha içgüdüsel olmayı, tat ve duyguyu merkeze koymayı öğretti. Sağlıklı alternatifler ve yeni beslenme anlayışları açısından pastacılığın geleceğini nasıl görüyorsunuz? Pastacılığın geleceği üç temel üzerine kurulu olacak: Ürüne saygı, insan vücuduna saygı ve gezegene saygı. Önümüzdeki en büyük meydan okuma, temel reçetelerimizi baştan düşünmek olacak. Günümüzün milföy hamuru, choux hamuru veya beze tariflerini yeniden keşfetmeliyiz. Yeni doku ve yöntemler geliştirerek malzemeleri en iyi şekilde nasıl öne çıkarabileceğimizi düşünmeliyiz. Bunu yaparken de çevresel etkileri en aza indirmemiz şart. Pastacılık, çağımızla uyum içinde olmalı.
- ART & CULTURE | Yuzu Magazine
April 2025 | Art & Culture TR BELOW SPRING MEETS ART in ISTANBUL: CI Bloom Known as the younger and more local version of Istanbul’s only modern art fair, Contemporary Istanbul, CI Bloom is returning for its fourth edition between April 16–20, at the Rumeli Hall of Lutfi Kırdar Convention and Exhibition Center. Highlighting emerging and rising artists each year, this year’s CI Bloom will host 26 galleries and four art initiatives. We asked Rabia Güreli our questions about CI Bloom. FOCUSING ON YOUNG AND DISTINCTIVE ARTISTS What defines the spirit and character of CI Bloom, and how does it differ from Contemporary Istanbul? CI Bloom has a young and dynamic spirit! It’s a fresh fair that energizes the contemporary art scene in Turkey and brings a new perspective internationally. While Contemporary Istanbul is a much larger platform, CI Bloom is more compact and focuses specifically on young and distinctive artists. Our goal with CI Bloom is to continue developing the fair at this level and connect with more emerging artists and initiatives each year. And with every edition, we continue to build on this. How has CI Bloom changed and evolved since its first edition? What is your vision for the near future? From day one, we’ve prioritized dynamism in CI Bloom. Every year, we make a point to welcome young and emerging artists, as well as global media and art professionals. Our aim is to create a more active and increasingly interactive fair year after year. We’re open to collaborations, which also allows us to make quick decisions. From its very first edition, CI Bloom has been structured to energize the art market and support non-profit organizations — and we continue with that same mission this year. A NEW MODEL THROUGH COLLABORATION WITH ARTWIDE One of the highlights of this year’s CI Bloom is the collaboration with online auction platform Artwide. What is the goal of this partnership? Our collaboration with Artwide is a significant one. Just like the other partnerships we’ve developed with various brands — they all contribute to the growth of the arts. Through these collaborations, art reaches wider audiences. And reaching more viewers means more interaction. This marks our first collaboration with the global online auction platform Artwide. In a special online auction, selected works by artists participating in CI Bloom — other than those exhibited at the fair — will be put up for sale. For us, this represents an innovative model. It’s aimed at increasing visibility, expanding sales opportunities, and connecting collectors from around the world with new artists. İSTANBUL’DA BAHAR CI BLOOM’LA KUTLANIYOR İstanbul’un tek modern sanat fuarı Contemporary Istanbul’un genç ve lokal versiyonu olarak bilinen CI Bloom, dördüncü edisyonuyla 16-20 Nisan 2025 tarihleri arasında Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı Rumeli Salonu’na geri dönüyor. Her yıl genç ve yükselen sanatçıları öne çıkaran CI BLOOM’a bu yıl 26 galeri ile dört sanat inisiyatifi katılıyor. CI Bloom’la ilgili sorularımızı Rabia Güreli yanıtladı. GENÇ VE FARKLI SANATÇILARA ODAKLANIYORUZ CI Bloom’un ruhu, karakteri ve Contemporary Istanbul’dan ayrılan yanları neler? CI Bloom’un genç ve dinamik bir ruhu var! Türkiye’deki çağdaş sanat sahnesine hareket kazandıran ve uluslararası alanda yeni bir soluk getiren genç bir fuar. Contemporary İstanbul çok daha büyük bir yapı, CI Bloom ise daha küçük. Ayrıca genç ve farklı sanatçılara odaklanıyor. CI Bloom için hedefimiz, fuarı aynı seviyede tutarak geliştirmek ve daha fazla sayıda genç sanatçı ve inisiyatifle bir araya gelmek. Her edisyonda bunu geliştiriyoruz. İlk günden bugüne CI Bloom nasıl değişti? Yakın gelecek vizyonunuz nedir? CI Bloom’da ilk günden itibaren dinamizme önem verdik. Her yıl genç ve yükselen sanatçıları, global medya ve sanat profesyonellerini ağırlamaya dikkat ettik. Amacımız her yıl daha aktif ve etkileşimi artan bir fuar olmak. İş birliklerine açık ve bunun sayesinde hızlı kararlar alabildiğimiz bir fuar. İlk edisyonundan itibaren sanat piyasasına enerji vermek ve kâr amacı gütmeyen kuruluşları desteklemek için yapılanan fuar, bu yıl da aynı amaçla ilerledi. ARTWIDE İLE İŞBİRLİĞİ YENİLİKÇİ BİR MODEL Bu yılki CI Bloom’un öne çıkan yanı online müzayede platformu Artwide ile yapılan iş birliği. Bu iş birliğiyle amaçlanan nedir? Artwide ile yaptığımız iş birliği bizim için çok önemli. Aynı şekilde markalarla yaptığımız farklı iş birlikleri de öyle… Çünkü iş birlikleri sayesinde sanat daha çok kişiye ulaşıyor. Daha çok izleyiciye ulaşmak daha fazla etkileşim demek… Global online müzayede platformu Artwide ile ilk kez gerçekleştirdiğimiz bu iş birliğinde CI Bloom’da yer alan sanatçıların fuarda sergiledikleri işler dışındaki seçili eserleri özel bir çevrimiçi müzayedede satışa sunulacak. Bu bizim için yenilikçi bir model. Görünürlüğü artırmayı, satış olanaklarını çoğaltmayı ve dünya genelinden koleksiyonerleri yeni sanatçılarla buluşturmayı hedefliyor.
- YUZU BODRUM | Yuzu Magazine
August 2023 | YUZU BODRUM | Coffee Table Book TR below SAHİR EROZAN Let’s go back to the beginning of the story... It’s 1977. Ayla Emiroğlu opens her place in the heart of Bodrum, naming it Maça Kızı after her curly hair. Years later, her son, Sahir Erozan—who would go on to become a partner in Maça Kızı and turn it into what it is today—was preparing to leave for the United States. Sahir recalls those days: “I was studying at ITU, but the school was frequently shut down due to the political climate. I’d lost touch with my studies. My mom realized this couldn’t go on and sent me to America to study business. While she was starting her Maça Kızı journey, I had begun working in restaurants in the U.S. By the time I was 23, I had opened my first restaurant there.” Meanwhile, Sahir spent summers in Turkey, and the story of Maça Kızı unfolded in different locations—moving from Bodrum’s center to Gümbet, then Torba, and finally Gölköy. “When I came back in 1992, Maça Kızı had relocated to Gölköy. I brought over bartenders I’d worked with in America and made small adjustments to the place. I started enjoying it. After Bodrum, going back to Washington felt harder and harder.” SWIMMING TO WHERE MAÇA KIZI IS NOW After a 20-year journey in Washington, Sahir returned to Turkey for good in 2003. At that time, Maça Kızı had left its spot in Gölköy, and his mother, Ayla, was searching for a new location. “One day, I swam from Ship A Hoy to the area where Maça Kızı stands today. Back then, there was no road access. I got out of the water and sat on the beach, observing the angle of the sunlight and the wind—because these things are critical. In Bodrum, having minimal wind and sunlight that doesn’t disappear early are the ultimate luxuries. This place fit the bill perfectly. That’s how Maça Kızı found its new home.” THE RISE BEGINS IN 2005 “I was lucky,” says Sahir. “We opened at a time when Turkey was experiencing economic growth. Maça Kızı’s recognition on the global stage began around 2005. An article in the New York Times described Bodrum as ‘Turkey’s St. Tropez.’ Bodrum was steadily gaining prominence, and my friends from the U.S. started visiting frequently. As a result, the percentage of foreign guests at the hotel, which was initially around 30 percent, rose to nearly 70 percent.” words Onur Baştürk Önce hikâyenin başlangıcına dönelim... Yıl 1977, Ayla Emiroğlu kıvırcık saçlarından dolayı Maça Kızı ismini verdiği mekanını Bodrum merkezde açar. Yıllar sonra Maça Kızı’na ortak olup bugünlere getirecek olan oğlu Sahir Erozan ise Amerika’ya gitmeye hazırlanmaktadır. O günleri şöyle anlatıyor Sahir Erozan: “İTÜ’de okuyordum ama dönemin şartlarından dolayı okul devamlı kapalıydı. Okuldan kopmuştum. Annem baktı ki böyle olmayacak, beni Amerika’ya işletme okumaya gönderdi. Onun Maça Kızı serüveni başlarken ben de Amerika’da restoranlarda çalışmaya başlamıştım. Derken 23 yaşında orada ilk restoranımı açtım.” Sahir yazları Türkiye’ye gidip gelirken Maça Kızı’nın macerası da yer değiştirerek devam eder: Bodrum merkezin ardından Gümbet’e, oradan Torba’ya ve Gölköy’e... “1992’de geldiğimde Maça Kızı Gölköy’e taşınmıştı. Ben de Amerika’da çalıştığım barmenleri getiriyor, küçük dokunuşlar yapıyordum mekana. Hoşuma gitmeye başlamıştı. Bodrum’dan sonra Washington’a tekrar dönmek zor geliyordu”. YÜZEREK MAÇA KIZI’NIN OLDUĞU YERE GELDİM Sonunda Sahir Erozan, Washington’daki 20 yıllık macerasından sonra 2003’te Türkiye’ye tamamen döner. O sırada Maça Kızı Gölköy’deki yerinden çıkmış, annesi Ayla Hanım yeni bir yer aramaktadır. “Bir gün Ship A Hoy’dan yüzerek şu an Maça Kızı’nın olduğu bölgeye geldim. O zaman yolu filan yoktu. Denizden çıkıp sahilde oturdum. Gün ışığının açısına, rüzgârına baktım. Çünkü bunlar çok önemli. Rüzgârın patlamaması ve güneşin erkenden gitmemesi en büyük lükslerden biri Bodrum’da. Burası her iki açıdan da uygundu. Böylece Maça Kızı’nı buraya taşıdık.” YÜKSELİŞ 2005’LERDE “Şanslıydım” diyor Sahir, “Türkiye’nin ekonomik olarak yükseldiği doğru bir zamanda açtık. Maça Kızı’nın global arenada tanınması ise 2005’lerde başladı. New York Times’da bir yazı çıkmıştı, ‘Türkiye’nin St. Tropez’si Bodrum’ diye. Bodrum yavaş yavaş yükseliyordu. Amerika’daki dostlarım da sıkça gelip gittiler. Böylece ilk başta otelde yüzde 30 olan yabancı misafir oranı yüzde 70’lere kadar geldi.”
- FİLM | Yuzu Magazine
Stay + Architect's Diary + Meet the Tastemakers + Partnerships STAY YUZU x Hotel de Louvre YUZU x Ace Hotel Athens YUZU x Villa Lena YUZU x L’AND Vineyards YUZU x Cullinan Belek YUZU x Bayou Villas STAY ARCHITECT’S DIARY YUZU x Andrea Lupi with Antonio Lupi YUZU x Praxitelis Kondylis with Aimasia Project YUZU x Kemal Serkan Demir YUZU x Erhan Sağır YUZU x Mahmut Kefeli YUZU x Hasan Burak Akyıldız YUZU x Pınar Hacıaifoğlu YUZU x Yeşim Kozanlı YUZU x Melike Altınışık YUZU x Derya Toros YUZU x Cisim Design (Erdem İşler + Emre Özücoşkun) ARCHITECT’S DIARY MEET THE TASTEMAKERS YUZU x Gökşen Buğra founder of Gallery Bosfor YUZU x Burak Beşer Momo's Owner PARTNERSHIPS MEET THE TASTEMAKERS SUMMER IN ISTANBUL with VILEBREQUIN VONDOM OPENING BEYMEN ART ROOM with BEYMEN AEGEAN JOY with MOMO BDRM OPEN TABLE with TERRA MADRE MYSTICAL SCOTLAND with BROTHERS ARCHITECTURE & HISTORY & GASTRONOMY with PALOMA FINESSE ART DINNER with Anna Laudel Gallery ART BASEL MIAMI BEACH EVENT with ENNE SHEPARD FAIREY with LG OLED ART COMMUNITY GATHERING with HAMM COMMUNITY DINNER with ISTANBUL MODERN
- Art | Yuzu Magazine | İstanbul
Seyahat + Stil + İnsan + Art + Botanik CURTAINS UP: ART BRUSSELS 2025 SPRING MEETS ART in ISTANBUL: CI Bloom a MEDITERRANEAN JOURNEY by FRAN ANIORTE a DYNAMIC REAWAKENING of FRENCH AVANT-GARDE HIDDEN LIGHTS CERAMIC BRUSSELS 2025: Shaping Creativity MODERN-DAY MYTHOLOGICAL HEROES RALPH PUCCI’s MIAMI MOMENT: a SHOWCASE of BOLD DESIGN TIME to GET to KNOW ART ANTWERP NEFELI PAPADIMOULI the SKIN CONNECTS US to the OUTSIDE WORLD BOSCO SODI Unique, unrepeatable explorations DON’T MISS THESE 5 WORKS at MERIDIANS a SERENE PAUSE at ALCOVA MIAMI - SOMETHING LAST - EXHIBITION SPREADING THROUGH the VINEYARDS TIME to GET to KNOW LISBON ART WEEKEND 5 MUST-SEE EXHIBITIONS in ISTANBUL NEW DESIGN LANGUAGES FROM FOUR DESIGNERS ART BASEL PARIS Highlights FOR the 2nd time ALCOVA in MIAMI HANS OP DE BEECK “Life is never one-dimensional” Daha Fazla
- PEOPLE | Yuzu Magazine
February 2025 | VOL 14 THE DUO in SEARCH of BALANCE and BEAUTY Etereo words Onur Baştürk It was thanks to Nomad Capri that we met Mirko Sala Tenna and Stefania Digregorio, the founders of Etereo Design. Mirko and Stefania were exhibiting their limited edition “Faraglioni” collection created for the Nilufar Gallery for the first time at Nomad Capri, and I was amazed at the design dining table that managed to reflect the magnificence of the sea and the Faraglioni cliffs with a wild delicateness. But Mirko and Stefania's work is not limited to ‘collectible design’ products. Their lives between Dubai and Milan are surrounded by multicultural, multi-layered and inspiring projects. When and how did you come together and set up Etereo? Our relationship began shortly after our training. We met in the studio where we work as freelancers. From the beginning, we had a strong bond, both professionally and personally. From a young age, we worked together on various projects in Milan. Until the need arised for an opportunity to progress independently and fully express our design vision... Etereo was born in 2017 in a place we never knew, in Dubai, which we now see as the center of our activities. We started by working day and night to create the brand in our dining room. Six years later, today we have a team of 24 people. You do both ‘collectible design’ products and architectural projects together. Does the combination of the two make Etereo stronger? Our studio began as an architecture and interior design firm with strong expertise in the luxury sector. From the beginning, we have worked on high-profile projects that require attention to detail and a deep understanding of the client's needs. We are committed to creating spaces that combine elegance, functionality and sophistication. Our transition into collection design was a natural process. After our experience designing exclusive and luxurious environments, we developed a unique sensitivity to the quality of materials, craftsmanship and refined aesthetics. These same principles led us into the world of collection design, where we can apply our expertise and creativity to create unique and valuable pieces. What is Etereo's understanding of design? For Etereo, the search for space, balance and beauty is essential in every project. Our design approach is also based on careful material selection and refined craftsmanship. We choose the best materials and advanced techniques to ensure quality, aesthetics and durability in every project. We work with trusted suppliers and craftsmen who share our passion for excellence and are able to provide high quality materials. We also explore new technologies and processing techniques that allow us to push the boundaries of design. Each project is an opportunity to innovate and experiment while maintaining a balance between tradition and modernity. We work closely with artisans who have a deep knowledge of traditional techniques and great skill in manipulating materials to achieve unique results. You presented Carbon at Milan Design Week 2024 and Faraglioni at Nomad Capri. Both are inspired by different geographies. One is Africa, the other is the Mediterranean. Can you explain the design process of the two products? Inspired by the Faraglioni cliffs in Capri, the Faraglioni table was designed to bring the splendor of the sea into living spaces. This unique piece tells a story of contrast and harmony with its bronze feet imitating rocks and glass surface evoking the fluidity of the sea. We chose quality materials and Italian craftsmanship to express our vision of luxury design. The bronze was crafted by an artisan from Brianza. The glass was made in the best workshops in Venice. The Faraglioni table is a functional work of art that celebrates the beauty of nature and the excellence of Italian design. The Carbon collection includes four versatile flat solutions: a low table, two coffee tables, a console and a large bench. Each piece is designed to meet a variety of environmental needs with different sizes and styles. Inspired by African tribal creations and local primitive arts, the collection combines modern aesthetics with concrete design philosophy. The collection, which consisted of solid wood, shiny bronze or a mixture of both, used local materials such as wood from the Valtellina Alps and precious alloys processed by Fonderia Artistica Campagner in Milan. While the surfaces exhibit a living texture reminiscent of arid soil and volcanic energy, the carbonization process gives a different touch effect. OUR ITALIAN CULTURAL ROOTS DEEPLY INFLUENCE OUR WORK. HOWEVER, SINCE WE LIVED IN DUBAI FOR EIGHT YEARS, THE ARAB WORLD AND ITS CULTURE HAVE SIGNIFICANTLY INFLUENCED OUR PROFESSIONAL JOURNEY. Which geographies and cultures inspire you the most? Above all, classic Italian art and design have always been an important source of inspiration. Our Italian cultural roots deeply influence our work. However, since we lived in Dubai for eight years, the Arab world and its culture have significantly influenced our professional journey. Over time, our work evolved from minimalism to eclecticism. We embraced inspirations from a variety of regions, including Africa, China, Japan, and beyond. Our openness to different cultures constantly enriches our design approach. You have an office in Dubai. You're doing a lot of projects there. What was your most prominent project in Dubai? We worked on a number of projects in Dubai, most of them residential. But the most important is definitely Ghaf Majlis. This project perfectly reflects our design philosophy and stands out with its innovative fusion of traditional and modern elements. Ghaf is a desert tree that symbolizes endurance and adaptation. Majlis means traditional Arab gathering place. The project celebrates the cultural heritage of the region while embracing contemporary design. This project was a turning point in our career and contributed to the full expression of our creative vision. How is your lifestyle? Do you live between Dubai and Italy? Our lifestyle is based on a balance between our office in Dubai and our frequent visits to Italy. We manage our business in Dubai and focus on design projects. However, we regularly go to Italy to stay connected with cultural and professional roots. Seta, located inside the luxurious Mandarin Oriental Hotel in Milan and Michelin-starred Da Vittorio in Brusaporto (Bergamo), known for its refined Italian cuisine are among our favorite restaurants. The favorites in Dubai are the Peruvian restaurant Coya, which offers a sophisticated dining experience and Hoseki, a Japanese restaurant that offers a unique dining experience with meticulous attention to detail and quality. Mirko, your childhood was set in the Italian Alps. How has a childhood intertwined with nature affected your work today? My childhood in the Alps had a profound impact on my career. I have developed a strong appreciation for natural materials and sustainability because I am intertwined with nature. This allowed me to use authentic materials and create spaces that are respectful of the environment. The serenity of the Alpine landscape has improved my sensitivity to harmony and balance. In addition, natural beauties inspired my creativity and attention to detail, allowing me to approach design challenges with an original and innovative mindset. Stefania, you actually wanted to be a dancer. How did you choose architecture? Dance has been a great passion for me since a young age. However, I discovered that my real profession is architecture. This change stems from my curiosity about design and my fascination with creating spaces that influence the human experience. My transition to architecture was thanks to my passion for art and design, which led me to discover how forms, colors, and materials could transform spaces and people's lives. I had an experience similar to what I felt on stage in a three-dimensional, enduring context. In addition, dance and architecture share basic principles such as rhythm, balance and harmony! My dance background has contributed to my understanding of movement and composition, which I now apply in spatial design. for more Print VOL XIV - FALL & WINTER 2024-25 590,00₺ Price Add to Cart
- PEOPLE | Yuzu Magazine
November 2023 | People FOR EN CONVERSATION about ARCHITECTURE with ECE CEYLAN BABA words Onur Baştürk Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ece Ceylan Baba ile ilk yüz yüze sohbetimiz bir “hayat ağacı”nın altında gerçekleşmişti. O “hayat ağacı” tanıdık bir yerdeydi. Antalya-Side’deki Paloma Finesse içinde 2020 yılında açılan Yuzu Garden’ın simgesi olan Ficus Australis. İşte o nefis bahçede Ece ile yaz başında bir araya gelmiş ve sürdürülebilir mimari ile yakın gelecekte dünyaya hakim olması beklenen mimari yaklaşımları konuşmuştuk. Elbette her konu “Yuzu Weeekend” kapsamında yaptığımız o günkü konuşmaya sığmamıştı. O yüzden buraya, o konuşmanın devamında yaptığımız uzun röportajı yayınlamak istedim. Çünkü Ece’nin söyleyecekleri hepimizi yakından ilgilendiriyor! Mimarların amacı şaşırtmak mıdır yoksa çözümler sunmak mı? Yoksa ikisi birden mi? Mimarlık insana ait her türlü mekanın üretildiği bir meslek alanı. Ayrıca mimarinin, çağına ait pek çok bilgiyi mekan üzerinden sonraki nesillere aktarmak gibi bir iddiası ve misyonu var. Bu mekanların içinde gündelik hayatta kullandığımız ve kullanmaya devam edeceğimiz mekanlar da, sarsıcı ve bazen spekülatif olması gereken mekanlar da var. Bu durum, binanın türüne, yerine ve vermek istediği mesaja göre değişiklik gösteriyor. Sadece şaşırtmaya odaklanan bir mimari yok… Ancak bu, bazı binaların şaşırtıcı derecede yeni bir söz söylemesine engel değil. BİRİ ÜTOPYA, DİĞERİ DİSTOPYA Mimarların “dünyayı kurtarma, iyileştirme” projelerine nasıl bakıyorsunuz? Mesela BIG’den Bjarke Ingels’in “Masterplanet” projesi ya da Liam Young’ın kurgusal “Planet City” filmi. Mimarlar gerçekten dünyayı iyileştirebilir mi? Dünyayı kurtarma ya da iyileştirme argümanı tek bir meslek alanı için oldukça iddialı. Öte yandan mekanın dönüştürücü gücüne inanırım. İnsan, içinde yaşadığı mekanlardan, mekanlar da insanlardan etkilenir. Birbirine katkı sunan iki canlı organizma gibi beraber şekillenirler. Bu açıdan bakıldığında, mimarinin insan yaşamına olan etkisi oldukça güçlü. Dünyanın kaynakları tükeniyor, yine de evren kendi kendini onarabilecek yeteneğe sahip. Ancak içinde yaşadığımız çağda çok sayıda kriz bulunuyor ve çeşitli meslek insanları tarafından insanlığın sonunun gelmesini ötelemek amacıyla çok sayıda önlem alınıyor. Mimarlık alanında da sürdürülebilir tasarım ilkeleri, enerji verimliliği ve çevre dostu malzemelerin kullanılması gibi çeşitli konular 21. yüzyılda önem kazandı. Masterplanet ve Planet City yaklaşımları bu anlamda farklı argümanlara sahip. Bir tür dualite olarak tanımlayabiliriz. Biri ütopya diğeri distopya olarak iki düşsel çalışma… BIG’nin Masterplanet projesi, iklim krizine karşı dünyayı bütüncül olarak ele alan ve tüm dünya nüfusunun benzer ideal-kentsel mekanlarda yaşadığı öngörülen bir dünya düşü. Dünya için bir masterplan önerisi sunan proje bazı özellikleriyle bir ütopyayı anımsatıyor. Çevre sorunlarına toplam bir çözüm ile yaklaşıyor ve teknolojiyi projenin odağına yerleştiriyor. Günümüzdeki bina ve hatta kent ölçeğindeki önlemlerin yetersizliğine vurgu yaparak gezegen ölçeğinde bir tasarlama eylemi öneriyor. “Planet City” filminde ise Liam Young, sömürgeleştirmenin ve küreselleşmenin ekonomi ile olan güçlü ilişkisini metropoller üzerinden yeniden okuyan, alışılagelmiş düşünceleri ters köşe yapan bir distopyayı konu alıyor. Yaklaşık 10 milyar insanın yaşadığı bir dünyada, alınan ortak bir kararla dünyanın geri kalanının vahşi doğaya teslim edilmesi üzerine kurulan hayali bir şehirdeki yaşananları anlatıyor. Spekülatif bir bilim kurgu özelliği taşıyan film, iklim değişikliğinin çevresel bir sorun olmadığını, aksine siyaset kaynaklı ve ideolojik bir sorun olduğunu öne sürüyor. İ ki çalışma da mimarlar tarafından üretilmiş, hayata geçme iddiası taşımadan tasarlanmış özgün düşünceler. Manipülatif özellikleri ile iklim krizine dikkat çekmek isteyen projeler, çizgi dışı fikirlerle mimarinin kent, kentsel yaşam, çevre ve hatta gezegen ölçeğindeki olası ihtimallerini sorguluyor. Geleceğin evleri şehir şebekesinden tamamen ayrılmış, kendi kendine yetebilen evler mi olacak? Yoksa bu konudaki çabalar fazlasıyla bireysel mi kalacak? Kent, yapılı olan çevresi, yapılı olmayan çevresi ve içinde yaşayan kentlilerin yaşamları ile var olur. Bu durum karmaşık bir örüntüdür ve doğası gereği içinde tekilliği barındırmaz. Kendi kendine yetebilen ev(ler) kavramı da bir süre sonra benzer yaşamları içinde barındıran bir ilişki ağına dönüşmeye mahkum. Bu sebeple gelecekte de kentler, bireysel olmayan, birlikte/bir arada olmayı kutsayan bir yaşamı mümkün kılacak diye düşünüyorum. 3D PRINT İLE YAPILAN BİNALARIN SAYISI ARTACAK Temiz enerji üretimini ve karbon ayak izini azaltan sürdürülebilir inşaat yöntemleri artık en çok konuşulan şeyler. Özellikle de 3D ile yapılan ev projeleri. Mimarlık stüdyoları bu bilince sahip, ama proje talep edenler sizce yeterince bu bilince sahip mi? Sürdürülebilir bir bina inşa etmenin en temel yöntemi bağlamsallığı benimsemek. Yere ait malzeme, yere ilişkin iklim verileri, kültürel bilgiler ve yapma yöntemleri kullanılırsa hem karbon ayak izi en aza indirilebilir, hem de yere ait yapma/etme/inşa etme yöntemlerinin çağdaş yorumları üretilebilir. Günümüzde üç boyutlu yazıcılar ile bazı mimari uygulamalar yapılmakta. Ancak, inşa edilen yapılarda kullanılan hammaddenin çevre dostu olması konusunu önemsiyorum. Doğada yok olamayacak malzemelerin seçimi ileride başka sorunlar üretebilir. İleri dönüşüm ya da geri dönüşüm yöntemleri ile kullanılan hammadde konusunda önemli çalışmalar yapılıyor. Yakın gelecekte, gelişen teknoloji ile üç boyutlu yazıcılar ile inşa edilen yapıların sayısının artabileceğini düşünüyorum. SLA’NIN KOPENHAG’TAKİ YAPISI OLDUKÇA İYİ BİR ÖRNEK Yeşilin ön plana çıkarıldığı, hatta başrolde olduğu mimari tasarımlarla artık daha sık karşılaşıyoruz. Binaların çatı alanlarında organik tarım alanları, mini parklar yaratılması mesela. En çarpıcı örnek, SLA’in projesini yaptığı, Kopenhag’daki enerji santralinin dik eğimli çatısına yapılan peyzaj tasarımı. Tüm bunlar sizce yeterli mi? Yoksa tüm bunlar sadece "greenwashing" yani "yeşil aklama" olayı mı? Mimaride sürdürülebilir tasarım yaklaşımları çok paydaşlı, farklı disiplinler ile ilişkili ve bütüncül olarak ele alınması gereken bir konu. Malzeme seçimi, dönüşebilir/adaptasyon yeteneği olan program ve işlevlerin varlığı, yapının bulunduğu coğrafya ile kurduğu ilişki, enerji verimliliği, doğa dostu inşaat teknolojilerinin kullanılması gibi çok farklı alanı içinde barındırıyor. Şehirden alınan toprak parçasını, devasa bir yapının cephesine ya da çatısına konumlandırılan sınırlı yeşil ile doğaya geri veremeyiz. Ya da sadece “yeşil bina” sertifikası alarak, bunu bir pazarlama argümanı gibi kullanabilmek için sürdürülebilir olmayan bir binaya sonradan eklenen bazı yeşil dokunuşlarla onu sürdürülebilir hale getiremeyiz. Bu konu tasarımın ilk safhasından itibaren başlayan, kullanıcıları ile devam eden, yaşamın içinde döngüsel, canlı ve bütüncül bir sürece sahip olmalı. Bunun dışındaki her durum, bir tür yeşil aklama örneğine dönüşme potansiyeli taşıyor. SLA’nın Kopenhag’daki yapısı -yakın zamanda yerinde de gözlemleme fırsatı buldum- kentteki konumu ve tasarım yaklaşımından ötürü oldukça iyi bir örnek. İşlevinden ötürü kamusallaşması mümkün olmayan bir yapının çatısını kentle bütünleştirip kamusallaştırabilen, bariyerleri güvenli bir şekilde ortadan kaldırabilen, özgün bir fikre sahip. DAHA FAZLA YEŞİL TAHRİBATI KONTROL ALTINA ALINABİLİR Önümüzdeki on yılda bizi yeşilin arttığı şehirler mi bekliyor? Bu konuda iyimser misiniz? Araştırmalar, dünyadaki nüfusun artmaya devam edeceğini ve buna paralel olarak, şehirlerde yaşayan nüfusun kırsal bölgelerde yaşayan nüfusa oranla artış eğiliminde olacağını gösteriyor. Kent yaşamı hâlâ cazip ve cazibesini koruyacak gibi görünüyor. Bu sebeple, önümüzdeki on yılda kentlerde inşa etmeye olan ihtiyacın artacağını söyleyebiliriz. Bir noktaya vurgu yapmak isterim: Şehirlerdeki atıl yapı stokunun yeniden işlevlendirilmesi, gerçekten gerek olmadıkça daha fazla yeşil tahribatının yapılmasını kontrol altına alabilir. Mevcut yapıların verimliliğini artırmak, paylaşımlı mekan kullanımlarını destekleyen politikalar geliştirmek gibi yöntemler benimsenmezse, bu konuda iyimser olduğumu söyleyemem. DÜNYANIN VAHŞİ DOĞAYA TESLİM EDİLMESİ İMKANSIZ Yapmamız gereken gerçekten dünyanın önemli bir kısmını yeniden vahşi doğaya teslim etmek mi? Kurtuluşumuz bu mu? Ne dersiniz? Aslında bu sorunun yanıtını bir önceki soruda yanıtlamış oldum. Dünyanın vahşi doğaya teslim edilmesinin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Artan nüfus ve çağın getirdiği yeni mekan ihtiyaçlarına paralel olarak kentlerdeki yapılar artma eğiliminde olmaya devam edecek. Ancak, “yapmak” eylemine odaklı bir politika ile bu durumu daha da vahim çevresel sorunlar üretecek hale getiriyoruz. Yapmadan önce, mevcut olanı yeniden kullanabilmenin ihtimallerini sorgulamanın kurtuluş yollarından biri olduğuna inanıyorum. Bir diğer konu da inşaat teknolojisinin günümüzde ulaştığı seviye ve içinde bulunduğumuz kapital odaklı düzenin getirdiği mega ölçekli projelerin üretilmesine olan iştahın çok canlı olması. 40’LI YAŞLARIM BANA KUSURLU HALİN GÜCÜNÜ ÖĞRETTİ 20’lerinizde, dünyaya, şehirlere ve mesleğinize nasıl bakıyordunuz? Aradan geçen sürede vizyonunuzda neler değişti, neler aynı kaldı? Harika bir soru! Aslında, meslek yaşamımın başında, bir projenin, araştırmanın, binanın ya da metnin kusursuz olması amacı ile çalışırdım. Bunun olabileceğine inanırdım ve doğru planlama ile bu amacın mümkünlüğünü düşlerdim. Yıllar sonra, özellikle de ideal mekan, ideal kent arayışları konusunda derinleşmeye başladıkça, idealize edilmeye çalışılan mekanın gelişime kapalı, totaliter ve durağan olduğu gerçeğiyle yüzleştim. Oysa insan değişen bir canlı, mekanlar da öyle… Aralarında simbiyotik bir ilişki var… Bugün, 40’lı yaşlarım bana kusurlu halin gücünü öğretti. Planlanan, ideal düşün değil; kusurlarıyla var olan gerçeğin ne kadar değerli olduğunu farkettim. Bence dünya da kentler de kusurları ile beraber özgün ve bu sayede birbirinden ayrışıyor ve gelişiyor. Biz insanlar da aynı akışta evrimsel yolculuğumuza devam ediyoruz.
- SEYAHAT-2
Matt Damon’ın oynadığı Marslı (The Martian) filmi sonrası daha da popüler hale gelen bir çöl Wadi Rum. Kum vadisi anlamına gelen Wadi Rum, Ürdün’ün güneyinde, Akabe’ye 40 kilometre uzaklıkta bir doğa harikası. Wadi Rum’un şöhretinin nedeni Mars yüzeyini andıran kızıl kumları, kayalıkları elbette. Buranın Marslı filminde neden set olarak kullanıldığını oraya gidince daha iyi anlıyorsunuz. Gerçekten de vadinin iç taraflarına doğru ilerledikçe Mars yüzeyinde geziniyormuş gibi hissediyor insan. Çok acayip bir duygu! Artık ya filmin yoğun etkisi ya da Mars’a karşı son dönemde gelişen popüler ilginin engellenemez hali. O kızıl kumların üzerinde gezinirken başka türlü bir havaya giriyorsun. Bu Mars efektinin bir sonucu olsa gerek, Wadi Rum’da konaklamak isteyenler için yapılan kamp alanlarına balon kabinler (nam-ı diğer “bubble dome”) kondurulmuş. Bu balon kabinlerin alamet-i farikası tabii ki yattığın yerden gökyüzünü görebilmen. Doğayla bütünmüşsün gibi hissettirmesi. Yani alabildiğine şeffaf oluşu… Bir de tabii kendiliğinden uzay istasyonu efekti vermesi! Son yıllarda çok moda olan bu balon kabinler dünyanın dört bir tarafında var aslında. İspanya’dan Avustralya’ya, İzlanda’dan Kanada ve Meksika’ya kadar...Sırf bunlarda kalmak için aylar öncesinden rezervasyon yaptıran var. Bir tür yeni deneyim çılgınlığı bu yani. Peki o balonun içinde konaklamak nasıl bir şey? ‘Aicha’ (@aichaluxury) adlı kamptaki balonda sadece bir gece kaldım ama şunları söyleyebilirim: Sanki çölün ortasında yatıyormuşum gibiydim. Bir ara kuvvetli bir rüzgar çıktı. O garip uğultuyu iliklerime kadar hissettim!Sonra şakır şakır yağmur yağdı. O an dedim ki, galiba bu balonu sel alıp götürecek! Korkmadım desem yalan olur! Sabaha karşı ise yıldızlar göründü, ki o kısım nefisti işte… Aicha dışında bir de Suncity Camp (@suncity_camp) var. O da biraz daha konforlu bir kamp. Ama her ikisinin de mantısı aynı: Konforlu bir balon kabin ya da çadırda gelenlere kızıl çöl deneyimini yaşatmak! Benim kaldığım Aicha’da: - Sabah saat 05.30 sularında kalkıp gün doğumunu izlemeye götürdü kampın çalışanı bedeviler. Arabalarla bir bir kızıl tepeye gittik. Sabah sabah bir tepeye tırmandık. Ama gün doğmaya başlayınca manzara olağanüstüydü! - Sabah ve gece çok serin olduğu için dev bir kürk kaban veriyorlar. Onunla dolaşmak bile fantastikti! - Gelelim eğlenceye! Çölün ortasında bedevilerin müziği eşliğinde çılgınca dansedeceğimi söyleseler inanmazdım, ama oldu! Hayatımda en çok eğlendiğim gecelerden biriydi. Bir süre sonra çöl soğuğuna aldırmadık, bedevilerin çaldığı canlı müzik eşliğinde deliler gibi dansedip göbek attık! Unutmadan: - Wadi Rum’a gitmek için Amman ya da Akabe’ye uçabilirsiniz. Akabe daha yakın. Amman’dan Wade Rum arabayla iki ila üç saat sürüyor. - Petra’yı görmeden dönmek olmaz. Wadi Rum’a çok yakın Petra. Günübirlik gidip dönülebilir. June 2024 | TRAVEL english below İtalyan Alp yazının cazibesi words Laura Cottrell photos Courtesy of Grand Savoia Cortina / Francesca Polizzi D olomitler’in kalbinde yer alan Cortina d'Ampezzo yaz aylarında bambaşka bir kimliğe bürünüp muhteşem dağları, vadileri ve ormanlarıyla trekking sevenler, bisikletçiler, dağcılar ve macera arayanlar için bir cennete dönüşüyor. “Dolomitlerin Kraliçesi” olarak da anılan Cortina d'Ampezzo’nun en gözde oteli Grand Hotel Savoia Cortina d'Ampezzo da Alp yazı için kapılarını 12 hazirandan itibaren yeniden açıyor. Bu beş yıldızlı ikonik otel, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan görkemli Dolomitler'in yüksekliklerine birkaç dakika mesafede. 1912'de inşa edilen Grand Hotel Savoia’nın popülerliği 1956 yılında zirveye ulaşıyor. Çünkü otel o yıl Sophia Loren'in açılışını yaptığı Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği yapıyor. Otelin Dolomitler’e bakan büyüleyici mekanı Terrazza 1224 hazirandan ekime kadar canlı müzik seansları, caz akşamları, DJ’li kokteyl saatlerine ev sahipliği yapıyor. Ayrıca Cortina genelinde birçok yaz etkinliği düzenleniyor. Kaçırılmaması gereken yaz etkinliklerinden biri de 18-21 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşecek ACI Sport'un İtalya Grand Touring Otomobil Şampiyonası'nın üçüncü etabı olan Coppa d'Oro Delle Dolomiti. Üç gün sürecek yarışa10 farklı ülkeden 70'in üzerinde ekip katılacak. DOLOMITLER’DE BAŞKA NELER YAPILIR? 1. Geleneksel bir dağ kulübesinde dinlenin: Dolomitler'in her yerinde bulunan bu kulübeler, başlangıçta dağcılar için gece barınakları olarak hizmet vermiş. Yıllar geçtikçe bu kulübeler konforlu dağ sığınakları haline gelmiş. Hatta bazılarında sıcak küvet ve saunalar da bulunuyor. Çoğu dağ kulübesine yürüyerek, bazılarına ise jeep transferiyle ulaşılıyor. Aynı zamanda bu kulübeler yaz aylarında dağ yürüyüşünün ardından öğle yemeği için ideal bir mola noktası. 2. Yürüyüş yapın: Dolomitler’in güzelliğini deneyimlemenin en iyi yolu yürüyüşe çıkmak. Cortina d'Ampezzo, her seviyeden yürüyüşçünün ihtiyaçlarını karşılayacak 400 kilometreden fazla tabelalı patikaya sahip. Yürüyüş rotaları boyunca Torri ve Lagazuoi 5 bölgelerindeki en büyük açık Dünya Savaşı Müzesi, Dolomit Yolu ve Fosses Gölü gibi kaçırılmaması gereken pek çok nokta bulunuyor. 3. Dağ bisikletini deneyin Kasabayı çevreleyen birçok dolambaçlı patika ve yeşil vadide heyecan verici bir dağ bisikleti gezintisine çıkın. Bu gezintiye çıkmadan önce mutlaka Grand Hotel Savoia Cortina d'Ampezzo’nun lokal rehberlernei ve konsiyerjine rotalar konusunda danışın 4. Kaya tırmanışı yapın Sarp kayalar ve sonsuz mavi gökyüzü arasında tırmanışın olağanüstü özgürlüğü vardır! Tırmanış meraklıları için Dolomitler'de efsanevi rotalar var. Bunlardan biri de Via Ferrata. Birinci Dünya Savaşı sırasında askerlerin dağdaki önemli bir stratejik karakola ulaşması için oluşturulan Via Ferrata'da tarihin ayak izlerini takip edin. The allure of the Italian alpine summer C ortina d'Ampezzo, in the heart of the Dolomites, takes on a completely different identity during the summer months, transforming itself into a paradise for trekkers, cyclists, climbers and adventure seekers, with its magnificent mountains, valleys and forests. Cortina d'Ampezzo's most popular hotel, the Grand Hotel Savoia Cortina d'Ampezzo, also known as the "Queen of the Dolomites", reopens its doors for the Alpine Summer from June 12th. This iconic five-star hotel is located just minutes from the heights of the majestic Dolomites, a UNESCO World Heritage Site. Built in 1912, the Grand Hotel Savoia's popularity peaked in 1956. In that year the hotel hosted the Olympic Winter Games, opened by Sophia Loren. Terrazza 1224, the hotel's charming venue overlooking the Dolomites, hosts live music sessions, jazz evenings and cocktail hours with DJs from June to October. There are also many summer events organized throughout Cortina. One of the summer events not to be missed is the Coppa d'Oro Delle Dolomiti, the third round of the ACI Sport Italian Grand Touring Car Championship, which takes place from July 18 to 21. Over 70 teams from 10 different countries will take part in the three-day race. WHAT ELSE TO DO IN THE DOLOMITES? 1. Relax in a traditional alpine hut: These huts, which can be found all over the Dolomites, were originally used as shelters for mountaineers. Over the years they have become comfortable mountain refuges. Some even have hot tubs and saunas. Most of the huts can be reached on foot, while others can be reached by jeep transfer. These huts are also a great place to stop for lunch after a hike in the summer. 2. Hiking: Hiking is the best way to discover the beauty of the Dolomites. Cortina d'Ampezzo has more than 400 km of marked trails to satisfy the needs of hikers of all levels. There are many places to visit along the way, such as the largest open-air museum of the Second World War in the Torri and Lagazuoi 5 area, the Dolomite Path and Lake Fosses. 3. Try mountain biking: Take an exciting mountain bike ride through the many winding trails and green valleys that surround the city. Be sure to ask the local guides and the concierge at the Grand Hotel Savoia Cortina d'Ampezzo about the routes before you set off. 4. Go rock climbing: Between steep cliffs and endless blue skies, climbing is an extraordinary freedom! The Dolomites offer legendary routes for climbing enthusiasts. One of them is the Via Ferrata. Follow in the footsteps of history on the Via Ferrata, built during the First World War to allow soldiers to reach an important strategic outpost on the mountain.