
November 8, 2025 | Art & Culture
TRACING the NAHIL
words Onur Basturk
photos Barış Acarlı
main homepage photo Sinan Çırak
London and Istanbul–based design studio Ahu, founded by Eda Akaltun and Mevce Çıracı, presents “Nahıl – Ahu’s New Journey: On Object, Space and Ritual” at the Küçük Mustafa Paşa Hammam in Istanbul from 8 to 16 November. Inspired by Ottoman traditions of craftsmanship, celebration, and community, the exhibition reinterprets a forgotten cultural heritage through a contemporary design lens.
ENCOUNTERING THE NAHIL TRADITION
The “Nahıl” tradition in Ottoman culture symbolizes abundance, celebration, and community. How did the idea of translating this tradition into a contemporary exhibition emerge?
We first encountered the nahıl tradition while researching Istanbul’s urban life. It’s one of those cultural practices that has always been around us, yet rarely understood in depth. Because they were ceremonial and temporary structures, none have survived physically — though traces remain in Levni’s miniatures and the writings of Evliya Çelebi. The nahıl’s collective nature — bringing together the skills of multiple artisans — naturally aligns with our own collaborative practice. We wanted to revive this forgotten heritage through a contemporary exhibition.
Your exhibition title brings together three notions: “object, space, and ritual.” How do these ideas relate to one another, and what role does ritual play in Ahu’s design approach?
These notions — object, space, and ritual — shape how the collection is experienced. We see objects not only as aesthetic or functional entities but also as vessels of memory and narrative. The 15th-century Küçük Mustafa Paşa Hammam, where the exhibition takes place, goes beyond being a display venue — it evokes a sense of cleansing and gathering, much like a ritual itself. Ritual, in this sense, is central to both the historical context of the nahıl and the curatorial framework of the show. Through craftsmanship and material, the daily rituals of the past transform into a contemporary story.
The materials you use — wood, stone, fabric, marquetry, and ebru — seem to serve as narrative elements as much as aesthetic ones. What was it like to tell a story through materials?
Working with different materials and techniques is like hearing the same story told by different voices. The motifs that Eda created, inspired by Ottoman and Anatolian symbols, take on new forms across mediums — each material adds its own tone and emotion, offering a distinct perspective to the same narrative.
INSPIRED BY 16TH-CENTURY ISTANBUL
The exhibition takes place inside the 15th-century Küçük Mustafa Paşa Hammam. How did this historic setting influence the experience and meaning of the show?
Curated by Gem Alf, the exhibition unfolds as a choreography where objects and architecture intertwine. Visitors move from domed halls to intimate chambers, echoing the ritual of cleansing and gathering inherent to the hammam. The interplay of stone, light, and spatial rhythm amplifies the nahıl’s symbolic power, adding both visual and sensory depth. Interestingly, when we designed the collection, the venue hadn’t yet been decided — yet our research into 16th-century Istanbul life naturally guided the forms. This connection allowed the geometric structures of the objects to harmonize effortlessly with the space.
“Nahıl” marks Ahu’s first exhibition in Istanbul. How does this project represent a turning point for both of you and for the studio’s future?
The collection is produced in Istanbul, and the stories it tells also originate here. Our designs reflect both the city’s cultural fabric and its artisanal legacy. For this project, we collaborated with a wide range of local craftspeople, blending traditional techniques with contemporary interpretation. Moving forward, we want to continue exploring narratives rooted in our culture — creating objects that serve as storytellers, evolving with new materials and methods.

TR BELOW

NAHIL’ın İZİNDE
Londra ve İstanbul merkezli tasarım stüdyosu Ahu’nun kurucuları Eda Akaltun ve Mevce Çıracı tarafından hayata geçirilen “Nahıl – Ahu’nun Yeni Yolculuğu: Nesne, Mekan ve Ritüel Üzerine” sergisi 8–16 Kasım tarihleri arasında Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nda izleyiciyle buluşuyor.
NAHIL GELENEĞİYLE İLK KARŞILAŞMA
“Nahıl” geleneği, Osmanlı kültüründe bolluğu, kutlamayı ve topluluk duygusunu simgeliyor. Bu temayı çağdaş bir sergiye dönüştürme fikri nasıl doğdu?
“Nahıl” geleneğiyle ilk kez İstanbul’un şehir yaşamı üzerine yaptığımız araştırmalar sırasında karşılaştık. Aslında hep gözümüzün önünde olup anlamını pek bilmediğimiz bir kültürel pratik olduğunu fark ettik. Törensel ve geçici yapılar oldukları için günümüze fiziksel olarak ulaşmamışlar; ancak Levni’nin minyatürlerinde ve Evliya Çelebi’nin anlatılarında izlerine rastlamak mümkün. Nahıl’ın, farklı zanaatkârların emeğini bir araya getiren kolektif bir üretim biçimi olması, bizim çalışma biçimimizle doğal bir şekilde örtüşüyor. Bu kaybolmuş mirası çağdaş bir sergi aracılığıyla yeniden canlandırmak istedik.
Sergi başlığında “nesne, mekan ve ritüel” kavramlarını bir araya getiriyorsunuz. Bu üç kavram arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız? Ahu’nun tasarım yaklaşımında ritüelin nasıl bir rolü var?
Bu kavramlar — nesne, mekan ve ritüel — koleksiyonun deneyimlenme biçimini belirliyor. Nesneleri sadece estetik veya işlevsel değil, aynı zamanda bir anlatı ve hafıza taşıyıcısı olarak ele alıyoruz. Serginin ev sahibi olan 15. yüzyıldan kalma Küçük Mustafa Paşa Hamamı, eserleri sergilemenin ötesinde, arınma ve toplanma ritüelini andıran bir deneyim yaratıyor. Ritüel ise hem nahılın tarihsel bağlamında hem de serginin genel kurgusunda merkezi bir yere sahip. Zanaatkârlık ve malzemenin birleşimiyle geçmişin gündelik ritüelleri, bugünün çağdaş anlatısına dönüşüyor.
Nahıl Koleksiyonu’nda kullanılan malzemeler — ahşap, taş, kumaş, marküteri, ebru — sadece estetik değil, anlatısal birer öğe gibi işliyor. Bu malzemelerle hikâye anlatmak sizin için nasıl bir deneyimdi?
Farklı malzeme ve tekniklerle bir hikâyeyi yorumlamak, aynı öyküyü farklı kişilerden dinlemek gibi. Eda’nın Osmanlı ve Anadolu sembollerinden esinlenerek yarattığı motifler, malzemeye göre biçim değiştiriyor; her biri kendi diliyle hikâyeye yeni bir duygusal ton, farklı bir bakış açısı katıyor.
KOLEKSİYON 16. YÜZYIL İSTANBUL YAŞAMINDAN İLHAM ALIYOR
Sergi, 15. yüzyıldan kalma Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nda yer alıyor. Mekanın atmosferi, serginin deneyimini nasıl şekillendirdi?
Objeler, mimariyle atmosferin iç içe geçtiği bir koreografi içinde, küratör Gem Alf tarafından kurgulandı. Ziyaretçiler, hamamın arınma ve toplanma ritüelini anımsatan bir planda, kubbeli salonlardan samimi odalara geçerken objeleri hikâye anlatıcıları olarak deneyimliyor. Taşın, ışığın ve mekânın etkisi, nahılın simgesel gücünü öne çıkarıyor ve sergiye güçlü bir görsel ve duyusal boyut kazandırıyor. Koleksiyon tasarımı sırasında sergi mekânı belli değildi; ancak koleksiyon 16. yüzyıl İstanbul yaşamından ilham alıyordu. Bu süreçte yaptığımız araştırmalarda dönemin mimari biçimleri de koleksiyona yön veren unsurlar arasında yer aldı. Bu da objelerin geometrik yapısının mekânla doğal bir uyum yakalamasını sağladı.
“Nahıl”, Ahu’nun İstanbul’daki ilk sergisi. Bu proje, hem kişisel yolculuğunuzda hem de Ahu’nun geleceğinde nasıl bir dönüm noktası oluşturuyor?
Koleksiyon hem üretim süreci hem de hikâyesiyle İstanbul’a ait. Tasarımlarımız, yerel üretim mirasını ve şehrin kültürel dokusunu yansıtıyor. Bu projede farklı alanlardan ustalarla çalıştık, zanaatın geniş bir yelpazesini çağdaş bir yorumla bir araya getirdik. Gelecekte de kültürümüzden ilham alan hikâyeleri keşfetmeye, bu hikâyeleri anlatan objeleri yeni tekniklerle geliştirmeye devam edeceğiz.
















