Nisan 2020 | Botanik | Türkiye
Biyofilik misin? Biyofobik mi?
Yazı | Onur Baştürk
Fotoğraflar | Murat Şaka
Damon Young’ın Bahçede Felsefe kitabında okumuştum. Ünlü İngiliz yazar Jane Austen’ın Hampshire’daki bahçeli evi yazarlık kariyerinde çok önemli bir yere sahipmiş. Şöyle ki: Austen, o evden Somerset’teki Bath’te yeni bir eve taşınınca yazarlık hayatı on yıllık bir sekteye uğramış.
Dile kolay, on yıl!
Çünkü Austen çalışmak, ilham almak için bahçesine bağımlı hale gelmiş.
Bağımlı olmanın ötesinde bahçesinin her şeyiyle ilgilenen bir profesyonel de olmuş kısa zamanda.
Ne zaman ki o bahçeli evden termal sularıyla ünlü sıkıcı Bath’e taşınmış, Austen’ın tüm ilham perileri bir anda onu terketmiş!
“Buranın manzarasını dahi sevmiyorum” diye satırlamış o zamanki mektuplarında kız kardeşine.
Yeniden Hampshire’a döndüğünde ise eski yazarlık günlerine şahlanarak geri dönmüş ve peş peşe kitapları çıkmaya başlamış.
Aynı bağımlılık ünlü felsefeci Nietzsche’de de varmış. Düşünmek için illa ki bir ağaç altına ihtiyacı olan Nietzche’nin sık sık iyi hava ve iyi doğası olan yer uğruna ev değiştirmiş.
Şöyle de şahane bir lafı var onun: “Doğada bulunmayı bu kadar sevmemizin nedeni onun bizimle ilgili herhangi bir kanıya sahip olmamasıdır”.
Şahane değil mi?
Sizi olduğu gibi kabul eden tek bir yer var, o da doğa. İşte bu yüzden şimdi betonların arasındaki yaşantımızdan yeniden doğaya dönüyoruz.
Biyofilik yaşam tarzı da bunun özeti.
Kısaca bu kavram şunu söylüyor: İnsan benliğiyle yaşayan diğer sistemler arasında içgüdüsel bir bağ var.
Tam da bu bağ nedeniyle evde bitki besliyoruz. Şahane bir parkın içindeyken kendimizi iyi hissediyoruz. Evcil hayvanlarımız, yani kedi ve köpeklerimiz geçmiş yıllara çok çok daha fazla.
Çalıştığımız plazalar artık 90’lardaki gibi değil. Herkes direkt dışarıya açılan, doğaya uyumlu tasarımlar yapma peşinde.Binaların içine dikey bahçeler yapılıyor. Biyofilik tasarım denen bir şey var artık. O yüzden “Ben biyofiliğim” diyorum ve yaşadığımız her alanda daha çok bitkiye yer verebiliriz diye düşünüyorum.
BİYOFİLİK YAŞAM TARZI İÇİN İKİ ÖNEMLİ DETAY
1. Dekorasyon ya da tasarıma göre bitki anlayışı değil; bitkiye göre dekorasyon ve tasarım yapılmalı. Çünkü ilkini tercih ettiğimizde aslında bitkiye biraz mobilya muamelesi yapıyoruz. Oysa o bir canlı. Tasarımı onu düşünerek hayal etmek daha doğru.
2. Böyle düşündüğümüzde işler kolaylaşıyor aslında. Mesela evinizin sadece bir köşesini “biyofilik” hale getirebilirsiniz. Mesela en aydınlık olan bölümü. Emin olun daha mutlu olacaksınız o köşeyi varettiğiniz zaman.
PEKİ BİTKİYE BAKMAK ZOR MUDUR
Diyeceksiniz ki, bu dediklerin şahane ama evde bitki yetiştirmek kolay değil, hatta eve aldığım tüm bitkiler bir süre sonra ölüyor.
Bitki yetiştirmeye dair duyduğum en büyük yakınma bu. Aslında bitkinin yaşaması için gereken şartlar az çok belli. İyi bir aydınlık…
Düzenli bir sulama ritmi… Arada verilmesi gereken vitaminler… Bence burada en çok karıştırılan şey, aydınlık mevzusu. Herkes bitkilerini pencerenin önüne, dolayısıyla kaloriferin dibine koyuyor.
Sonra da bitkinin yaprakları aşırı kuru havadan sararmaya başlıyor. Sararınca da sulamaya abanılıyor. Sonra bitki sizlere ömür! İkisinin arasını bulmak gerekiyor. Her şeyin başı denge!