top of page
Marin İN Mardin _k10_02.jpg

August 24, 2025 | DESIGN & INTERIORS

TR BELOW

BUNYAMIN ATAN 

‘PEOPLE THRIVE in the SOIL THEY COME FROM’ 

words & portrait photos Onur Baştürk

Mardin-born architect Bünyamin Atan, founder of Hiza Architects, is one of the rising names on today’s architectural scene. Drawing from a deeply layered cultural memory, his work invites us to reconsider notions of origin, belonging, and contemporaneity. As one of the most closely watched voices of his generation, Atan defines architecture not merely as the production of buildings, but as an ongoing dialogue with history, culture, and geography.

 

As an architect from Mardin, you grew up with a multilingual, multi-layered cultural memory. How does that shape Hiza Architecture’s work?

When I first left for university, I saw two paths: to set my Mardin identity aside and blend into a new life, or to carry it proudly as part of who I am. Both were hard. Over time, I chose to lean closer to Mardin—its languages, its history, its urban fabric that has no real counterpart in modern architecture.

For me, belonging is relative. Sometimes it’s to land, sometimes to history, sometimes to culture. Mardin sits at the crossroads of all three. I believe origin always shapes architecture, directly or indirectly. I’m one of those who believe, deeply, that people thrive in the soil they come from.

 

FINDING BALANCE IN ‘HIZA’ 

 

The word Hiza is poetic and philosophical. How do you balance the temporary and the permanent, the quiet and the visible?

Hiza means the trace a camel leaves in the desert. We took this very physical description and pulled it into a more abstract realm, imbuing it with meaning and identity. Working with abstract concepts in architecture isn’t easy, because everything eventually becomes physical. Maybe we thought that in making these transitions, we could find our own hiza —our own measure. Looking back, I see how much this approach has helped guide and regulate our work. In a way, it defines the relationship between past and future.

But we want to be temporary as much as permanent. The reason lies in the etymology of hiza: a mark appears in the desert, like a layer. Then the wind comes, covering it with new layers until the sand eventually loosens, scattering again. That image became our guide. In every project, we start from this frame: geography, history, culture.

A NATURAL EVOLUTION 

 

Local materials and traditions play a role in your work. How should contemporary architecture relate to the local?

The “local” often feels too symbolic today. Even when tradition is applied faithfully, the users are rarely local. Think of Mediterranean tourism hubs—everyone competes to perfect “local architecture,” but the users are short-term visitors. What’s new is that contemporary users, after adopting global culture, have reshaped the local in their own image. It’s a natural evolution, a generational shift. My approach is to bring local knowledge into the present without pretending, without social engineering, without a top-down gaze.

ON THE BODRUM MOSQUE 

 

Your futuristic Bodrum Mosque project sparked discussion… 

 

Yes—there was already a replica Ottoman mosque under construction, heavily criticized for being out of scale and inauthentic. Without demolishing, we reworked the design to create a mosque that feels true to Bodrum, rooted in the Aegean.

THE MARIN PROJECT IN MARDIN 

 

Tell us about your Marin project in Mardin.

 

The site sits just below the castle, overlooking new settlements, with five caves within the land. That was thrilling. Instead of mimicking Mardin, we looked to the mountain villages of Mesopotamia, which evolve over generations. Our aim was not only to let people experience Mardin’s historic texture, but also to create cultural knowledge about Mesopotamia. The program includes a mosque, chapel, library, galleries, restaurants, hotel, housing, and offices—an ambitious mix for Mardin’s geography.

HIGH EXPECTATIONS OF ARCHITECTS 

Which fields outside architecture feed your work?

 

I’ll admit, I expect a lot from architects. They should know sociology, photography, geography, history—and bring it all together as culture. I push myself the same way, forcing myself to stay a student. Each new project makes me feel like a beginner, but I embrace that by collaborating with people who can guide me.

INSPIRATION AND THE POWER OF ILLUSION 

 

What inspires you?

 

Poetry, photography—and nature. Driving through the countryside, you crest hill after hill, expecting difference, but always finding the same winding roads. That illusion fascinates me. Imagine building a place that gives people that feeling.

 

Is there a building that still overwhelms you?

 

Yes: the 4th-century Mor Evgin Monastery in Mardin’s Tur Abdin mountains. Its rootedness, its hidden-yet-visible stance, its rough materials, its interior atmosphere… it never stops inspiring me.

BUNYAMIN ATAN 

‘MİMARLIĞIN KÖKENLE bir İLİŞKİ HALİ VAR’

Mardin kökenli mimar Bünyamin Atan, kurucusu olduğu Hiza Architects ile mimarlık sahnesinin yükselen isimlerinden. Çok katmanlı kültürel hafızasından beslenen yaklaşımıyla köken, aidiyet ve çağdaşlık kavramlarını yeniden düşünmeye davet ediyor. Kendi kuşağının dikkatle izlenen mimarlarından biri olarak mimarlığı yalnızca yapı üretimi değil; tarih, kültür ve coğrafya ile kurulan bir diyalog olarak tanımlıyor.

Mardinli bir mimar olarak çok dilli, çok katmanlı bir kültürel hafızayla büyüdünüz. Bu aidiyet hissi, Hiza Mimarlık’ın üretimlerine nasıl yansıyor? Sizce mimarlıkta kökenin rolü ne kadar belirleyici?

 

Üniversite yıllarıyla beraber Mardinli olmanın benim için iki temsil biçimi vardı. İlki, Mardinliliği bir kenara bırakıp yeni dahil olduğum hayatın bir parçası olmak. Diğeri ise bunun kıymetli bir şey olduğunu görünür kılıp kimlik olarak taşımaya çalışmak… İki yol da kendi içinde zordu. İlkinde yeni bir hayatı tam anlamıyla öğrenmek zaman ve emek istiyordu. Diğeri ise bana eşlik eden bilgileri -dersini tekrarlayan bir çocuk gibi hatırlamaya çalışıp- mimarlık kimliğiyle bir araya getirmeye çalışmaktı. Ailemden de kaynaklı olarak Mardin kimliği ile daha yakın bağ kurmayı, dilleri ve tarihi daha görünür kılmayı, modern mimarlıkta karşılığı olmayan kentsel dokusunu incelemeyi tercih ettim. 

 

Aidiyet kavramı ise göreceli. Bazen bulunduğun coğrafyaya ait olmak, bazen tarihe bazen de kültüre… Bunların ara kesitine odaklanıyorum. Mardin bu üç başlığın da iyi kesiştiği bir coğrafya. Bu üç başlığın da etnik kökeni şekillendirdiğine inanıyorum. Bu yüzden mimarlık kökenle doğrudan ya da dolaylı olarak ilişki halinde. Yani kesinlikle kökenle bir ilişki hali var. “İnsan toprağında yeşerir” kavramına inananlardanım!

 

“Hiza” kelimesine yüklediğiniz anlam, şiirsel olduğu kadar felsefi de. Geçiciyle kalıcının, sessizle görünürün arasındaki bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

 

Hiza, devenin çölde bıraktığı ize deniyor. Bu somut tanımlamayı soyut bir düzleme çekip mana ve kimlik yüklemeye çalıştık. Mimarlık üretimini soyut kavramlar üzerinden işlemek kolay değil. Çünkü yaptığımız her üretim fiziki eyleme evriliyor. Belki bu geçişleri yapmak bize ve üretimlerimize bir hiza getirir diye düşündüm. Kuruluşumuzdan bu yana yaptıklarımıza baktığımda, bu kurgunun bizi denetlediğini görüyorum. 

 

Ama geçici de olmak istiyoruz kalıcı da! Nedeni, hizanın etimolojik anlamında gizli: Çölde bir iz çıkıyor, bir katman gibi. Rüzgârla birlikte bu katman yeni katmanların altında kalıyor ve zaman içerisinde sıkılaşmış kum taneleri tekrar diğer taneler gibi ayrışıp dağılıyor. Bu tanım bize şahane bir rehber! Bir projeyi ele alırken tamamen bu bağlamda hareket ediyoruz. Coğrafya, tarih, kültür…

 

BU ÇOK DOĞAL BİR EVRİLME 

 

Tasarımlarınızda yerel malzeme ve bölgesel mimari değerler belirgin rol oynuyor. Sizce çağdaş mimarlık yerel olanla nasıl bir ilişki kurmalı? 

 

Buna yanıtım biraz farklı. Yerel olanın çok sembolik kaldığını düşünüyorum. Çünkü yerel mimaride geleneği tüm normlarıyla ele alsak bile, kullanıcısı artık yerel olmuyor! Akdeniz’deki herhangi bir ülkenin herhangi bir turizm bölgesini ele alalım. Hepsi yerel mimariyi en iyi şekilde icra etmek için yarışıyor. Bu yapıların kullanıcıları ise çoğunlukla kısa dönemli kullanıcılar. O yapının yaz sıcağına verdiği yanıtı görüyor, ama kış rüzgârına olan dayanıklılığını görmüyorlar. 

Günümüzde yerel mimarlık inşaat ekonomisinde kendisine böyle yer bulabildi. 

 

Yeni olan şey, bu güncel kullanıcıların çağdaş mimarlık kültürünü benimsedikten sonra yerel olanı da kendilerine benzetmiş olması… Bu çok doğal bir evrilme. Aslında bir kuşak dönüşümü. Düşünün, köylüsünüz ve köyde eviniz var. Bakımı zor, bağı bahçesi bir dert. İlk fırsatta, daha kolay olduğu için şehirde bir apartman dairesi alırsınız. Ama bu da yorucu ve sıkıcı gelir. Derken ekonominiz düzeldiği llk anda müstakil yaşama geçersiniz. Çünkü bağ bahçe, sağlıklı ürün gibi kaygılarınız oluşur, tarih bilinciniz artar, geçmiş daha anlamlı ve güçlü gelir. Böylece öze dönüş başlar. Köydeki eve dönüp restore eder, oradaki eski yaşama dönersiniz. Ama tamamen yeni biri olarak…

 

Sorunuza yanıt verecek olursam:  “Mış” gibi yapmadan, toplum mühendisliğinden kaçınarak ve üstten bakmadan yerel bilgileri günümüz kullanıcısına sunmaya çalışıyorum. Kullanıcıların yeni olduklarını kabul ederek…

 

BODRUM CAMİİ PROJESİ ÜZERİNE…

 

Fütüristik Bodrum Camii projeniz de çok konuşulmuştu…

Aslında mevcut bir proje yapılmış ve inşaatı başlamıştı. Yapılan proje, geleneksel Osmanlı camilerinin bir taklidi olduğu için Bodrumlular’dan eleştiri almıştı. Aynı zamanda iri bir yapı olduğu için doku açısından yanlış proje olduğu konusunda herkes mutabıktı. Yerel ve merkezi yönetimden bir talep oluştu ve ben öyle dahil oldum. Mevcut inşaatın geldiği yeri koruyarak, yıkmadan, Bodrum’a ait, Ege’nin içinde olduğunu hissettiren bir cami yapmaya çalıştık.

MARDİN’DEKİ MARİN PROJESİ 

 

Bir de Mardin’deki iddialı Marin projesi var. O projeyi anlatabilir misiniz? 

 

Şöyle: Mardin’de yeni bir proje için bize ulaştılar. Yeri ilk öğrendiğimde çok şaşırdım. Çünkü Mardin’in yeni yerleşimine bakan, tarihi dokunun içinde olmayan, ama kalenin hemen dibinde konumlanmış bir arazi söz konusuydu. Üstelik arazi içinde irili ufaklı beş mağara da bulunuyordu. Bu da bizi epey heyecanlandırdı. Mardin’in geçmişiyle geleceği konusunu işleyebileceğimiz bir yer olduğunu gördüm. Biz de bir Mardin taklidinden ziyade, Mezopotamya’nın dağ köylerini referans aldık. Malum, bu köyler iki veya üç kuşak boyunca kurulur ve nihai görüntüsüne ulaşır. Mardin gibi şehirler ise binlerce yıllık bir zaman diliminde kendini var eder. Bu yerel tespit vesilesiyle yol haritamız daha belirgin hale geldi.

Projenin amacı sadece Mardin’in tarihi dokusunu deneyimlemek değil, Mezopotamya’ya dair bir kültür ve bilgi oluşturma amacıyla kurgulandı. İçince mescit, şapel, konferans salonları, kütüphane, sanat galerisi, restoranlar, otel, konut ve ofisler bulunuyor. Bu kadar çok fonksiyonu bir arada bulundurması Mardin coğrafyası için çok şey ifade ediyor. 

MİMARDAN BEKLENTİM ÇOK!

 

Disiplinler arası düşünmeye açık bir yaklaşımınız var. Mimarlık dışındaki hangi alanlar sizi besliyor ya da mimari düşünce yapınızı etkiliyor?

 

Mimarlığı yaparken sakin kalmaya çalışıyorum, ancak başkalarının ürettiği mimarlığa sakin kalamıyorum! Hayranlık ya da eleştirimi en yüksek dozda yaşıyorum. Mimarlık okuması yaparken mimardan her şeyi beklediğimi itiraf etmeliyim. Hatta eleştirdiğim kavramları bile yapmalarını bekliyorum. Toplumu bilsin, topluma seslensin, yani toplum mühendisliği yapsın beklentisine giriyorum. Kendi projelerimde ise bu tavrı üstten bakış diye eleştiriyorum. Geriye çekilmeyi daha doğru buluyorum. O nedenle kendimi tenzih ederek söylüyorum. Mimar sosyoloji bilmeli, fotoğraf çekmeyi bilmeli, çok coğrafya görmüş ve anlamış olması gerekli, tarih bilmeli ve son olarak da bunların bir ara kesiti olarak kültürlü olmalı. Evet, mimardan beklentim çok! 

 

Ben de bu bağlamda öğretime devam ediyorum diyebilirim. Teknik olarak kendimi hâlâ bazı alanlarda öğrenci olmaya zorluyorum. Bu aslında öğrenmeyi sevmek. Yeni bir proje başladığında beceriksizmişim gibi bir his geliyor. Ama öğrenmeyi sevdiğim için hemen telefona sarılıp o alanda bana yol arkadaşlığı edecek olanları davet ediyorum. 

 

EN ETKİLEYİCİ YAPI MOR EVGİN MANASTIRI 

İlham aldığınız şeyler? 

 

Her şeyden etkilenen biriyim, ama doğayla tanımlayacak olursam: Taşrada, ardı sıra dizilmiş tepelerde yol almak. Taşrada yolda giderken, her tepenin ardında farklı bir şey var duygusuna kapılırım, ama her zaman birbirine benzeyen, kaybolan ve kıvrılan tekdüze yollar ile karşılaşırım. Bu benim için büyüleyici bir yanılma hissi! Düşünsenize bir mekanı böyle bir hisse sahip olacak şekilde kurgulamayı başarıyorsunuz. İnanılmaz olurdu. 

 

Sizi hâlâ büyüleyen ya da yeniden düşünmeye sevk eden bir mimari yapı ya da detay var mı?

 

Abartılı gelebilir, ama dünya üzerinde benim için en etkileyici yapı Mor Evgin Manastırı. Mardin’de Turabdin Dağları’nda konumlanmış bir 4. yüzyıl yapısı. Yerine ait oluşuyla, hem saklanan hem görünen duruşuyla, yapı malzemesindeki nizami olmayışla, iç mekanda sunduğu atmosferiyle…

bottom of page