top of page

Nisan 2020 | Art | Türkiye

Sessiz Odanın Çığlığı 

Yazı | İsmail Polat

Oğlu Raad Zeid annesi için “Nükleer yakıt gibiydi, gittiği her yeri aydınlatırdı” diyor. Geçmişe uzanıp hikayesine ve eserlerine baktığımızda insanlar üzerinde bıraktığı etki gerçekten öyle. Eserlerindeki güçlü ifadeler de bunun sonucu, insan ruhundan ilhamla… Çok kederli bir döneminde büyükelçilik binasındaki atölyesine kapanıp tek bir sineğin kanatlarındaki çırpınışla yeniden hayata dönen ve kendini renklere vurarak “Cehennemim” adını verdiği başyapıtını ortaya koyan ünlü ressam Fahrelnissa Zeid’in izini sürdük.  

 

Türkiye'de modern sanatın öncüsü Fahrelnissa Zeid 1901 İstanbul doğumlu. Osmanlı döneminin önde gelen ailelerinden, sanat tutkunu Şakir Paşa ailesinden geliyor. Ünlü ressamın yazar İzzet Melih Devrim’le evliliğinden olan oğlu Nejad Devrim Türkiye'nin en önemli ressamlarından biri. 

 

Kızı Şirin Devrim ise Şehir Tiyatroları'nda oyun sahneleyen ilk kadın tiyatrocu. 

 

Zeid ayrıca seramik sanatçısı Füreya Koral'ın da teyzesi. İstanbul ve Paris'te sanat eğitimi alan Zeid, 1934 yılında Irak'ın Ankara temsilcisi Emir Zeid ile evlendikten sonra Irak Kraliyet ailesinin en önemli isimlerinden biri olur. O artık bir prensestir.  

 

1901’de İstanbul’da başlayan Zeid’in hikayesi bu evlilik sayesinde Berlin, Paris, Londra ve Amman’a kadar uzanır… 

Bir prenses olarak dünyayı dolaşır ama onun tek derdi sanat, içinde kopan rengarenk fırtınalardır. O yüzden bir prensle evlendiği için protokol üyesi olsa da tuvalinden ve renklerinden vazgeçmez. Büyükelçilik rezidansının bir odasını atölyeye dönüştürür ve zamanın çoğunu resim yaparak geçirir. 

1920’lerde Paris’de yaşadığı dönemlerde fovist ve dışavurumcu yaklaşımı kucaklar. Esprili kişiliğiyle girdiği her ortamla güçlü bağlar kurar, herkesi kendine hayran bırakır. Dışavurumculukta ve soyut resimde o kadar iyi işlere imza atar ki, birçok sanat eleştirmeni onu 20. yüzyılın en önemli sanatçılarından Jackson Pollock’a benzetir. Öylesine güçlü, öylesine sarsıcı. Simone de Beauvoir’nın “Yaşamım kendime anlattıkça, gerçek hale gelecek güzel bir masal” sözü Zeid’in hayatına çok rahat uyarlanabilir. 

TA Kİ BİR GÜN ODAYA BİR SİNEK GİRENE KADAR…. 

Zeid’in ölümünden yıllar sonra eserleriyle yaptığı büyük Londra çıkarmasının gerçek hikayesi de yine çok sevdiği bu şehre uzanıyor aslında. 

1940’larda eşinin çok sevdiği kuzeni ölünce uzunca bir süre hayata küser ve atölyesine kapanır. Hiç kimseyle görüşmez, sadece boş boş duvarlara bakar bir başına. Ve bu yalnızlık operasyonu, kocası dahil herkesi şaşırtacak kadar uzun sürer. Kendisi de ne yapacağını bilemez ve sürece teslim olur. 

 

Ta ki bir gün odaya bir sinek girene kadar… 

 

Bir anda dikkati ona doğru kayar. Tüm gün sineğin kanat çırpınışlarını izler. O küçücük sineğin kanatlarında her defasında böylesine bir coşku yaşanıyorsa, hayat hala devam ediyor der ve kalkar. Uzunca bir süre hiç dokunmadığı renkleri yoğurur, eline fırçasını alır ve “Cehennemim” adını verdiği şaheserini yaratır. Bu eser soyut resmin en önemli işlerinden biri olur ve Zeid’i yeniden Londra’ya taşır…. 

Nasıl mı? 

İstanbul Modern’de sergilendiğinde Tate Modern’in eski direktörü Chris Dercon eseri görür görmez çarpılır ve saatlerce önünde bekler. Jackson Pollock kadar güçlü dediği eserin izini sürer ve müzenin yöneticileriyle iletişime geçerek “Cehennemim”i ve 22 farklı Zeid eserini Londra’ya taşır. Beş ay boyunca sanatseverle buluşan eserler, Tate Modern yöneticilerini şaşırtacak derecede büyük ilgi görür ve ziyaretçi akınına uğrar. Böylece Londra’daki keder yüklü bir zaman dilimi, onu aynı şehirde en popüler zaman dilimine taşır. Fahrelnissa adı günlerce konuşulur, tabii ki yine başrollerde “Cehennemim” vardır. 

“KİŞİ KENDİNE YETMEZ”

Tüm dünyanın yalnızlığıyla baş başa kaldığı şu belirsiz günlerde herkesin farklı kaygıları var. İşe gitmek, toplantıları organize etmek, alışveriş yapmak, trafikle boğuşmak, uçağı yakalamak, çocukları okula göndermek ya da sevdiklerine kavuşmak gibi eski ve “büyük” dertlerimiz şimdilik çok uzakta. 

 

Tam yerini almasa da online devam ediyoruz hayatımıza. Yanı sıra uzun zamandır kendini boşlayanların, içine yönelmesi ve iç huzuru aradığı uğraşlar da var. 

 

Açıkçası kimse eskisi gibi kalmak da istemiyor. Dünyanın döngüsü çoktan bozulmuştu, coronavirüs salgını şimdi herkesi “yaşamının yeni normali”ni bulmaya zorluyor. Şimdi kendimizle baş başa kalınca nasıl yaşamamız gerektiğini öğreniyoruz. Hepimizin çabaları mucizeyle sonuçlanmayabilir ama denemekte fayda var, hazır bu kadar kendimize kalmışken. 

Dolayısıyla sosyal medya ve tv’lerin canlı yayınlarına hapsolmak yerine evimize sızan canlı bir sinek ya da farklı hayat çırpınışlarının izini sürmekte fayda var. 

 

Hayata dair çırpınışlar her koşulda devam ediyor. Önemli olan bunu görebilmek.

Zeid’in Paris’i terk ederken dediği gibi: “Kişi sanat yapmış olmak için resim yapmaz, zira sanat diye bir şey yoktur, sanat eseri de. Yaşama sevinci, yaratma sevinci vardır, ÇÜNKÜ KİŞİ KENDİNE YETMEZ.” 

Kendinize yetemediğinizde, taşmaya bakın!

NOT

“Cehennemim”, İstanbul Modern’in koleksiyonunda saklı. Zeid’in portrelerinden bir seçki sunan “Üç Kişilik Oyun” adlı sergiye ise Dirimart Galeri’nin web sitesi üzerinden erişmek mümkün. 

ART | Kategorinin diğer yazıları

yuzulogoweb2.png
bottom of page