
618 results found with an empty search
- Seyahat
August 2023 | MEDITERRANEAN | Vol 10 english below TURKISH RIVIERA words & photos Kristina Avdeeva @seasouldiary Yazz Collective photos Fevzi Öndü Y ıldızlara dikkatlice bakınca Orion’u kolayca bulabilirim. Ardından Perseus ve Pleiades’i. Çünkü gökyüzünde tek bir bulut yok. Rüzgâr da yok. Deniz sanki siyah bir ayna gibi gökyüzünü yansıtıyor. Sık sık demir attığımız Wall Bay’e, sadece komşu sahildeki Adaia Göcek restoranın loş ışıkları geliyor. Dalaman Havalimanı uzakta değil gibi. Fethiye’nin şehir ışıkları da dağların arkasından görünüyor. Ama biz battaniyeye sarınmış; şehrin gürültüsünü ve telaşını unutmuş, hiçbir şeyden korkmuyoruz. Bu sihir her gece Göcek koylarında yaşanıyor. TÜRK RIVIERA’SININ EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ Fethiye Körfezi’ni gezerken teknede yemek pişirebilir ya da sadece denizle ulaşılan restoranlarda tembel tembel vakit geçirebilirsiniz. Bu durum Türk Rivierası’nı dünyadaki çoğu yerden ayıran bir özellik. Şöyle anlatayım: Bazen önceden yer ayırtarak karaya demirliyor ve akşam yemeğine gidiyoruz. Park yeri ödemesi yemeğe dahil oluyor. Bu her yerde bu şekilde. Bir yandan da özel bir saygı göstergesi. İskelelerine gelip kıyıdaki hizmetlerini kullanıyor ve yemek yiyorsunuz. Bir diğer eşsiz özellik ise iskelenin kristal berraklıktaki suyunda yüzmek ve demirleyen yatların yanında yelken açma olanağı. Yani diğer insanları ve tekneleri görüyorsunuz, ama etrafınızdaki özgürlük ve güzellik duygusu nedeniyle hâlâ vahşi koyu hissediyorsunuz. Bu büyülü bölgeyi özel kılan da bu. O nedenle birçok ülke ve kıtayı gördükten sonra bile Göcek’e geri dönmek istiyorsunuz. İYİ BİR RÜZGÂR OLDUĞUNDA... Kapı Deresi, Adaia Göcek, Zeytin Restoran, Onno Bar ve diğer mekanlar çam ağaçlarının arasında gizlenmiş ve birbirine yakın mesafede konumlanmış. Bazen yatçılar Göcek Körfezi sınırını geçmez ve tüm haftayı burada geçirmeyi tercih eder. Ama yılın herhangi bir zamanı, birinci sınıf bir yelken için iyi bir rüzgâr olduğunda büyük fırsatlar doğar. Çünkü A noktasından B noktasına gitmek için uzun saatler harcamanıza, acele etmenize gerek kalmaz. En sevdiğiniz şeyi yapabilir ve ardından iskelede durup dağların huzurlu manzarası eşliğinde soğuk biranın tadını çıkarabilirsiniz! KARACAÖREN ADASI’NIN SIRRI Eski zamanlarda, burada sadece Tanrıların yaşamasına izin verilirmiş ve onlar bu pitoresk kıyılar boyunca yer alan antik anıtlarda kendilerini hatırlatan izler bırakmış. O izleri görmek için en iyi rota Likya Yolu. Muğla ve Antalya kıyıları arasında, yaklaşık 300 mil uzunluğundaki Likya Yolu; İz, Cold Water Bay gibi muhteşem yüzme noktalarına, bozulmamış plajlara erişim sağlıyor. Bu kadar uzun bir rota için zamanınız yoksa, ama yine de eski tarihle tanışmak istiyorsanız Gemiler Adası’na (St. Nicholas Adası) gidebilirsiniz. Antik kent kalıntılarını ve turkuaz deniz suyu manzarasını görmek için adanın kuzey tarafında demirleyin. Adanın tepesinde bir deniz feneri var, günbatımı izlemek için mükemmel bir yer! Doğuda Babadağ’ı ve Ölüdeniz manzarasını, batıda ise kaplumbağa şeklindeki Karacaören adasını görebilirsiniz. Bu gizli yeri pek kimse bilmez. Birkaç on yıl önce bir balıkçı ailesi, dünyanın her yerinden gelen yatçıları Türk misafirperverliği ile burada karşılayıp yemek vermeye başladı. Tüm bunlar bugün de devam ediyor. KARADA SOSYALLEŞMEK İÇİN... - Teknede kalan bir münzevinin hayatı dışarı çıkmakla değişebilir! Bunun kanıtı, gastronomi sahnesinde önemli bir oyuncu olarak kendini kanıtlamış, doğayla çevrili bir koyda yer alan Yazz Collective. - Göcek’te lokal markaların yer aldığı butikler arasında yürüyüş D-Marin Resort’ta son buluyor. Burası, bölgedeki tek beyaz kumlu plajıyla en göz alıcı nokta. D Breeze isimli restoranında öğle yemeği yedikten sonra ayaklarınızı denize sokmaya kesinlikle değer. - Eski kasabası, mis kokulu çarşısı ve kayalıklara oyulmuş Likya mezarlarıyla Fethiye de görülmesi gereken bir yer. Fethiye’de otantik Türk lokumu satan “Servet”e mutlaka göz atın. - Fethiye’deki beş yıldızlı Yacht Classic Hotel’in zarif restoranında ise James Bond filmlerinden ilham alın. Nitekim bir keresinde Daniel Craig, birinci sınıf hizmetin ve lezzetli yemeklerin tadını çıkarıp yatçılık hayatına daha fazla aşık olmak için birkaç günlüğüne buraya gelmişti. I can easily find Orion when I look at stars carefully. Then Perseus and Pleiades. Because there is not a single cloud in the sky. No wind either. The sea reflects the sky like a black mirror. Only the dim lights of the Adaia Gocek restaurant on the neighboring beach reach Wall Bay, where we often anchor. Dalaman Airport seems not far. City lights of Fethiye also come into view behind the mountains. But we are covered in blankets; forgotten about the noise and bustle of the city, unafraid of anything. This magic happens every night in Göcek bays. THE MOST IMPORTANT FEATURE OF THE TURKISH RIVIERA While cruising in Fethiye Bay, you can cook on the boat or spend some lazy time at restaurants only accessible by the sea. This is a feature that distinguishes the Turkish Riviera from most places in the world. Let me put it this way: Sometimes we make reservations in advance and anchor ashore to go to dinner. Parking fee is included in the meal. It’s the same everywhere. It’s also a sign of respect. You come to their pier, use their services on the shore and dine. Another unique feature is the opportunity to swim in the pier’s crystal clear water and sail alongside the anchored yachts. So you see other people and boats, but you still feel the wild bay thanks to the sense of freedom and beauty around you. That is what makes this magical place special. That is why you want to come back to Göcek even after seeing many countries and continents. WHEN THERE IS A GOOD WIND... Kapı Deresi, Adaia Göcek, Zeytin Restaurant, Onno Bar, and other venues are hidden among pine trees and located close to each other. Sometimes yachtsmen do not cross the Göcek Bay border and prefer to spend the whole week here. But at a time of the year, when there is a good wind for a first-class sail, great opportunities occur. Because you do not need to rush and spend long hours to get from point A to point B. You can do your favorite thing and then enjoy a cold beer standing on the pier with the peaceful view of the mountains! THE SECRET OF KARACAOREN ISLAND In the old days, only Gods are allowed to live here and they left traces of themselves in these ancient monuments located along these picturesque shores. Lycian Way is the best route to see those traces. The Lycian Way, approximately 300 miles long between the coasts of Muğla and Antalya provides access to magnificent swimming spots and unspoiled beaches such as İz and Cold Water Bay. If you do not have time for such a long route yet still want to meet the ancient history, you can go to Gemiler Island (St. Nicholas Island). Anchor on the north side of the island to see the ruins of the ancient city and the view of tempting turquoise sea water. There is a lighthouse at the top of the island, the perfect place to watch the sunset! You can see Babadag and Oludeniz in the east, and the turtle-shaped Karacaoren island in the west. Not many people know this secret spot. A few decades ago, a fishermen’s family started to serve dinner here welcoming yachtsmen from all over the world with Turkish hospitality. All this continues today. TO SOCIALIZE ON THE LAND... - The life of an anchorite staying on a boat can change by going outside! Evidence of this is the Yazz Collective which has proven itself as a major player in the gastronomy scene and is located in a bay surrounded by nature. - The walk along the local brand boutiques in Göcek ends at D-Marin Resort. This is the most glamorous spot with the only white sand beach in the area. Definitely worth getting your feet in the sea after having lunch at its restaurant named D Breeze. - Fethiye with its old town, fragrant bazaar, and Lycian tombs carved into the rocks is another must-see. Be sure to check out “Servet” which sells authentic Turkish delight in Fethiye. - Get inspired by James Bond movies in the elegant restaurant of the five-star Yacht Classic Hotel in Fethiye. Indeed, Daniel Craig once came here for a few days to enjoy world-class service and delicious food and fall even more in love with the yachting life. for more Print VOL - X AEGEAN & MEDITERRANEAN EDITION 2023 Out of Stock Add to Cart
- Seyahat-109 | Yuzu Magazine
March 2025 | TRAVEL TR BELOW Design-Filled: HIPSTERS HOTEL words Alp Tekin Located in a historic neoclassical building, Hipsters is a standout hotel in Thessaloniki, a city on the rise. Designed by 2nd Floor, this 17-room boutique hotel is a refined blend of history, design, art, and comfort. With a concept store featuring pieces from brands like Vitra, Tom Dixon, Seletti, HAY, and Alessi, and a café-bar renowned for its brunch, Hipsters offers a distinctive experience. We spoke with Tolis Koumparos from 2nd Floor to learn more. How would you describe Hipsters’ style? The hotel is housed in a historic neoclassical building designed by Jacques Moshe in 1925, making it architecturally significant. Drawing from this rich heritage, we integrated industrial and modern design elements alongside original artworks. It’s more than just a hotel—it’s an experience. Every detail tells a story. The moment you step inside, you’re immersed in art, design, and culture. Within Hipsters Hotel, you’ll find carefully selected iconic pieces from legendary designers like George Nelson, Michael Thonet, Verner Panton, and Jean Prouvé, as well as brands such as Vitra, Verpan, Tom Dixon, and Gebrüder Thonet Vienna. What inspired this concept? Hipsters was born from a desire to create a space with a story. As we like to say, it’s a living, breathing celebration of design, art, and hospitality! The historic neoclassical building provided the perfect foundation for our vision. Who is your target audience? We welcome anyone looking for a unique experience! While we certainly attract design enthusiasts and art lovers, our doors are open to all travelers—whether you're in town for business, exploring the city, or simply looking to unwind in a creative and vibrant setting. The Hipsters café-bar is a key part of this experience, drawing both locals and guests. Picture yourself sipping a classic cocktail or enjoying brunch, seated in GTV’s iconic Post Mundus chair or Verner Panton’s Tel Tabouret VP11, under the soft glow of Tom Dixon’s Melt Gold pendant lights—all surrounded by original neoclassical tiles. The hotel also hosts exhibitions, right? Absolutely! Art plays a central role in the hotel's identity, and we take great pride in our exhibitions. One of the most captivating features is a collection documenting the two-year restoration of this iconic neoclassical building, including a video projection in the Moshe Atrium. These works provide guests with an architectural perspective on the space’s transformation and rebirth. Thessaloniki has been gaining momentum in recent years. What are your thoughts on this? Thessaloniki is truly experiencing a renaissance. In recent years, there’s been a surge in creativity, innovation, and energy, positioning the city not just as a tourism hotspot, but also as a vibrant hub for art, design, gastronomy, and urban culture. We see ourselves as part of this evolution. What are your favorite restaurants and cafés in Thessaloniki? One of our top picks is Tom Dixon Thessaloniki, an experiential showroom for the brand. It merges industrial design with hospitality, offering a dining experience where you can enjoy Chef Dimitris Pamporis’ menu surrounded by Tom Dixon’s signature pieces. For fresh seafood and traditional Greek cuisine, Mourga is a local gem. Its authentic charm and commitment to quality make it a favorite among both locals and visitors. The Rouga, a beloved restaurant that has been around since 1999, is known for its warm ambiance, wooden interiors, and relaxed atmosphere. For those seeking something more contemporary, Purovōku Project, right in our neighborhood, offers a unique drinking experience with a creative fusion of Greek ingredients and modern techniques. Baştan aşağı tasarım: HIPSTERS HOTEL Tarihi neoklasik bir binada yer alan Hipsters, yıldızı giderek yükselen Selanik’te stiliyle dikkat çeken bir otel. Tasarımı 2nd Floor’a ait olan 17 odalı butik otel; tarih, tasarım, sanat ve konforun şık bir karışımı. Vitra, Tom Dixon, Seletti, HAY, Alessi gibi markalardan seçilmiş tasarım parçalarının da yer aldığı mağazası ve brunch’ı meşhur cafe-barıyla öne çıkan otele dair detayları 2nd Floor’dan Tolis Koumparos anlatıyor. Hipsters’ın tarzını nasıl tanımlarsın? Jacques Moshe’nin 1925 yılında tasarladığı tarihi neoklasik bir binada yer alan otel, mimari olarak çok değerli. Bu zengin mirastan yola çıkarak mekanda endüstriyel ve modern tasarım öğelerine ve orijinal sanat eserlerine yer verdik. Burası bir otelden çok bir deneyim. Her detayın bir hikâye anlattığı bir mekan. Otele adım attığınızda kendinizi sanat, tasarım ve kültürün içinde buluyorsunuz. Otelde George Nelson, Michael Thonet, Verner Panton ve Jean Prouvé gibi ünlü tasarımcıların parçalarının yanı sıra Vitra, Verpan, Tom Dixon, Gebrüder Thonet Vienna gibi markalardan özenle seçilmiş ikonik tasarımlar yer alıyor. Bu konsepte neler ilham verdi? Hipsters’ın konsepti hikâyesi olan bir alan yaratma arzusundan doğdu. Söylemeyi sevdiğimiz gibi: Tasarım, sanat ve konukseverliğin yaşayan, nefes alan bir kutlaması! Tarihi neoklasik bina, vizyonumuz için mükemmel bir temel oluşturdu. Hedef kitleniz kim? Kime hitap ediyorsunuz? Benzersiz deneyim arayan herkesi ağırlıyoruz! Tasarım meraklılarını ve sanatseverleri kesinlikle cezbediyor olsak da, ister iş için şehirde olun ister şehri keşfetmek ve yaratıcı, canlı bir ortamda dinlenmek isteyin; kapılarımız her türlü gezgine açık. Hipsters cafe-bar hem yerel halkın hem de misafirlerin ilgisini çeken bu deneyimin önemli bir parçası. GTV'nin ikonik Post Mundus sandalyesinde ya da Verner Panton'un Tel Tabure VP11'inde otururken, Tom Dixon'ın Melt Gold sarkıt ışıklarının yumuşak parıltısı altında klasik bir kokteyl yudumladığınızı ya da brunch'ın tadını çıkardığınızı hayal edin. Otel aynı zamanda sergilere de ev sahipliği yapıyor, değil mi? Evet, sanat otelin kimliğinde merkezi bir rol oynuyor. En büyüleyici özelliklerden biri, bu ikonik neoklasik binanın iki yıllık restorasyon sürecini belgeleyen koleksiyon ve Moshe Atrium'daki video projeksiyonu. Bu eserler, mekanın dönüşümünü ve yeniden doğuşunu konuklara mimari bir bakışla sunuyor. Selanik son yıllarda yükselişte. Bu konudaki düşünceleriniz neler? Selanik gerçekten bir rönesans yaşıyor. Son yıllarda yaratıcılık, yenilikçilik ve enerjide bir artış yaşandı. Bu da Selanik'i sadece bir turizm merkezi olarak değil; sanat, tasarım, gastronomi ve kent kültürü açısından da canlı bir merkez olarak haritaya yerleştirdi. Selanik'te en sevdiğiniz restoran ve kafeler hangileri? Favori noktalarımızdan biri Tom Dixon markasının deneyimsel bir showroom'u olan Tom Dixon Thessaloniki. Endüstriyel tasarımı misafirperverlikle harmanlayarak showroom’un Tom Dixon tasarımlarıyla dolu ortamında şef Dimitris Pamporis’in menüsünün tadını çıkarmalısınız. Mourga, hem taze deniz ürünleri hem de geleneksel Yunan yemekleriyle tanınan lokal restoran. The Rouga ise 1999 yılından bu yana hizmet veren keyifli bir lokanta. Sıcak ambiyansı, ahşap iç mekanları ve rahat atmosferiyle biliniyor. Daha modern bir şeyler arayanlar için -yine mahallemizde bulunan- Purovōku Project, Yunan malzemeleri ve modern tekniklerin yaratıcı füzyonu ile eşsiz bir içki deneyimi sunuyor.
- Seyahat
Kasım 2022 | Travel | Hollanda for english Yazı Oktay Tutuş Amsterdam’daki Capital C’nin dönüşümü B ugün yapılan pek çok binanın mimarı acaba ilerde o binanın nasıl kullanılacağını ya da nasıl dönüşeceğini düşünerek hareket ediyor mu? Sorunun muhataplarına ve yanıtın meraklılarına güzel bir örnekle ilham olabiliriz diye düşünüyorum. Geçtiğimiz aylarda Amsterdam’da Capital C isimli bir merkezin açılışı yapıldı. Creative / Yaratıcı kelimesinden ilham alan bina; ofisleri, etkinlik alanları, toplantı odaları, pop-up sanat galerisi, ortak çalışma alanı ve yeni açılan Capital Kitchen adlı restoranıyla yaratıcı bir merkez. Bina, her türlü yaratıcı zihne çeşitli hizmetler sunmak üzere seçkin bir grup sanatçı ve tasarımcı tarafından yapılmış. Peki bunun dönüşümle ilgisi ne? Capital C aslında Amsterdam Pırlanta Borsası olarak hizmet veriyordu ve 1911’de yapılmıştı. Anıt statüsündeki bina önce restore edildi, sonra da iç mekanı modern ve esnek bir ofis ortamı olarak kullanabilmek için günümüze uyarlandı. Ayrıca altıncı kata cam ve çelik bir kubbe olan High Light isimli bölüm eklendi. Sanat ve tasarım, bina genelindeki ana özellikler olarak öne çıkıyor. Bu büyük işin altından kalkan ise ZJA mimari ofisi. Words Oktay Tutuş Transformation of Capital C in Amsterdam D o the architects of many buildings being built today consider how the building will be used or transformed in the future? With a good example, I believe we can be an inspiration to the question's addressees and those who are curious about the answer. Capital C has quietly opened in Amsterdam in recent months. The building, which is named after the word "creative," is a creative hub with offices, event spaces, meeting rooms, a pop-up art gallery, a co-working space, and a newly opened restaurant called Capital Kitchen. The structure is intended to provide a variety of services to all types of creative minds. Business lunches and product launches, as well as conferences, corporate parties, and even fashion shows, are all possible. Capital C's DNA is made up of over 25 art projects, and the interior is created by a select group of artists, top designers, and future talents. So, how does this relate to transformation? This new structure, known as Capital C, was constructed in 1911 as the Amsterdam Diamond Exchange. To fully restore this monumental structure, it underwent a major renovation to return it to the original version designed by Gerrit van Arkel. The renovation included the restoration of historic features as well as the transformation of the interior into a modern, flexible office environment. In addition, a section called High Light, a glass and steel dome was added to the sixth floor to complete the design. Art and design are prominent features throughout the structure. It is necessary to congratulate the ZJA architectural office on its excellent work. They have already been honored with the prestigious International Architecture Award 2022. Çapa 1
- Seyahat
Mayıs 2020 | Seyahat | Japonya Kyoto’da bir ‘ryokan’da kaldım Yazı & Fotoğraflar | Özlem Avcıoğlu Ş u kesinlikle doğru: Japon kültürünü tanımak istiyorsanız mutlaka Kyoto’yu ziyaret etmelisiniz. Çünkü şehir üç yüzyıla yakın Japonya’nın başkenti olduğu için sayısız tarihi ve kültürel mekânı barındırıyor. Ayrıca zen bahçeleri, tapınakları, sokakları ve parklarıyla insan kendini bir filmin içinde gibi hissediyor Kyoto’da. Saatte 320 km hızla gidebilen meşhur Shinkansen, yani hızlı trenle Tokyo’dan 2.5 saatte ulaşılan Kyoto’da deneyimlemeniz gereken en önemli şey bir ‘ryokan’da konaklamak. Ryokan, geleneksel Japon hanı ya da otellerine verilen isim. Katı kural ve prensipleri var. Bir ryokana geldiğinizde ilk iş ayakkabılarınızı kapı önünde çıkarmak. Sadece çorap ya da size verdikleri tokyo ile içerde dolaşabiliyorsunuz! Ryokanlarda sizi geleneksel bir çay seremonisiyle karşılıyorlar. Odaların isimleri de genellikle Japon çiçek ve bitki isimlerini taşıyor. Krizantem süiti, kiraz süiti gibi… Odaların içinde giymeniz için her zaman yukata denilen rahat bir kıyafet bulunuyor. Yemeğe giderken, ryokanın bahçesinde dolaşırken bunu giymeniz bekleniyor. SADECE YER YATAĞI VAR Bütün odaların Japon stilinde döşeli olduğunu hatırlatayım. Yerler tatami denilen, döşeme kaplama gereci olarak kullanılan kalın hasırla kaplı. Odalar fusuma adı verilen kağıt kaplamalı, ince tahtadan yapılma sürme kapılarla ayrılmış. Ryokanlarda futon denilen yer yataklarında yatılıyor. Futonlar genelde oshi-ire denilen dolapların içinde. Akşamları futonları sermek ve sabah kaldırmak oda temizlikçisinin görevi. Kahvaltınız ise sabah odanıza getiriliyor ve tabii ki Japon usulü yiyeceklerden oluşuyor. Ben ryokan deneyimi için Arashimaya bölgesinde, sadece geleneksel bir botla ulaşılan, nehir kıyısındaki Hoshinoya Kyoto ’yu seçtim. Yüzyıllık binaların birinde yer alan Hoshinoya’da neler mi yaptım? Elbette kurala uyup odama ayakkabılarımı çıkararak girdim. Sabahları nefis Japon kahvaltısı yaptım. Zen bahçesinde dinlenip çay merasimine katıldım. Akşamları ise sadece otel misafirlerine hizmet veren, tek tek odalardan oluşan restoranda Kyoto mutfağından minik ama hepsi bir tabloyu andıran yemekleri tattım. Ryokanlarda kalmak istemiyorsanız Aman zincirinin yeni oteli Aman Kyoto, Four Seasons, Westin Miyako ya da Hyatt Regency ’de konaklayabilirsiniz. Bu otellerin içinde de ryokan tarzı döşenmiş odalar bulmak mümkün. BU TAPINAKLARA GİDİLMELİ İkibinden fazla tapınağa sahip şehirde görmeniz gereken en önemli tapınak Altın Pavilyonu ile bilinen Kinka-Ku-Ji. Ayrıca, instagramda sıkça fotoğrafına rastladığımız dört kilometre uzunluğundaki kırmızı tahta kapılardan geçilerek ulaşılan Fushimi Inari Shrine ile her gün rahiplerin ince kumdan elleriyle yaptığı Zen bahçeleriyle bilinen Kodaji Temple da görülmesi gerekenler arasında. GEYŞALARIN BÖLGESİ Kyoto’nun tarihi Gion bölgesi artık sayısı oldukça azalan geyşaların yatılı okullarının da bulunduğu yer. Buradaki sokaklar yerel kıyafetleriyle dolaşan insanlarla dolu olduğu için en çok fotoğraflanan bölge burası Kyoto’da. Aynı zamanda birçok kafe, restoran, ryokan tarzı otel ve başta kimono olmak üzere el yapımı yerel eşya satan dükkân ve butiklere ev sahipliği yapıyor Gion . UNUTMADAN… - Arashiyama bölgesindeki Sagano Bambu Ormanı da Kyoto’da görülmesi gereken, kendinizi çok dingin ve iyi hissedeceğiniz bir yer. - Yemek yemek için çok seçeneğiniz var, ama ben bir çeşit Japon fondüsü olan, et ve sebzeleri önünüzdeki tencereye atarak pişirdiğiniz ‘shabu shabu’yu öneririm. Ama unutmayın, bu özel yemeği servis eden restoranlarda ayakkabılarınızı çıkaracak ve yerde oturacaksınız. Agotsuyu Shabu Shabu bu anlamda en iyi restoranlardan biri. - Nishiki Market ise geleneksel Japon mutfağına özgü her şeyi bulabileceğiniz bir pazar yeri. Taze balıklardan mutfak araç gereçlerine, sezonluk gıdalardan Japon tatlılarına ve tabii sushiye kadar yeme içmeyle ilgili her şey mevcut burada. SEYAHAT | Kategorinin diğer yazıları İzlanda’nın Sırları Rota Karadeniz, hedef ‘doğal izolasyon’ Zamanın durduğu şehir: Harar Kyoto’da bir ‘ryokan’da kaldım Karavan tatiline dair merak ettiğiniz her şey Issızlığın ortasındaki 10 inziva oteli Açıl susam açıl: Marakeş Test sonucunu göstererek uçağa bineceğiz Asya’nın mistik kapalı kutusu: Myanmar Tsipouro içmeden o adadan dönmeyin! Issız kanyonun ortasında: Amangiri Mars'a gitmiş kadar oldum! Buenos Aires’te yapmanız gereken 20 seksi şey
- Seyahat
August 2023 | MEDITERRANEAN | Vol 10 english below MENORCA GUIDE words Mert Çam photos Reiseuhu & Rhett Noonan & Pelayo Arbues (unsplash) SAKİNLİK Menorca diğer Balear Adaları’na kıyasla daha az nüfuslu olduğu ve daha az bilindiği için sakinlik isteyenlerin odak noktası. KONAKLAMA Adanın en hareketli bölgesi Mahon’da Cristine Bedfor Guest Houses ve Casa Telmo. Daha sakin bir bölgede konaklamak isterseniz Sant Lluis’i tercih edin. Bu bölgeye yakın en iyi otel ise Cugo Gran. PLAJ Görülmesi gereken ilk kumsal, ulaşımı bir noktadan sonra yürüyerek yapılan Cala Mitjana. İkincisi, kartpostallardan fırlamış gibi duran Macarelleta. Üçüncüsü ise bembeyaz kumsalıyla Cala en Turqueta. RESTORAN S’Amarador, Cova d’en Xoroi, Cap Roig, Anatea ve Binifadet. Daha Menorcalı bir deneyim için Taps Can Avelino. Paella sevenler için ise Es Molí de Foc tavsiye. CALMNESS Menorca is the focal point for those who want calmness, as it is less populated and less known than the other Balearic Islands. ACCOMMODATION Cristine Bedfor Guest Houses and Casa Telmo in Mahon, the most vibrant region of the island. If you want to stay in a quieter area, choose Sant Lluís. The best hotel close to this area is Cugo Gran. BEACH The first beach that must be seen is Cala Mitjana, where you should continue on foot after a point. The second is Macarelleta, which looks like it came out of a postcard. The third is Cala en Turqueta, with its snow-white beach. RESTAURANT S’Amarador, Cova d ‘en Xoroi, Cap Roig, Anatea and Binifadet. Taps Can Avelino for a more Menorcan experience. For those who like paella, we recommend Es Molí de Foc. for more Print VOL - X AEGEAN & MEDITERRANEAN EDITION 2023 Out of Stock Add to Cart
- Seyahat
September 2024 | TRAVEL JAMBO* ZURİ! words Onur Baştürk (*) Jambo means "hello" in Swahili I landed in Zanzibar around 3:00 a.m. after a seven-hour THY flight and entered the island via the temporary airport, which was located in an abandoned container. In the morning, I yawned on the terrace of the bungalow where I was staying at Zuri Zanzibar and it hit me: I had come to a truly exquisite place, the nature was incredible! Situated on the western Kendwa coast of the island, Zuri means "beautiful" in Swahili. It is the result of a 10-year project by Czech entrepreneur and documentary filmmaker Václav Dejčmar. Dejčmar is an interesting profile in his own right. For one thing, he owns the best-known modeling agency in Eastern Europe. He is also the founder of an algorithmic trading company and the DOX modern art center in Prague. Dejčmar summarizes his efforts to create Zuri as follows: "This place is the result of my passion for Zen, the aesthetics of nature, the beauty of simplicity and freedom from the daily routine”. A HOTEL BUILT WITH ECOLOGICAL PRINCIPLES Zuri is located on the 300-meter-long strip of white sand of Kendwa, a rare spot without huge tidal changes. With a total of 55 villas and bungalows, it's like a small village. A village where modern and traditional African design meet, of course. All the villas and bungalows are surrounded by so much vegetation that it makes you go crazy with happiness. Designed by London and Prague-based Jestico&Whiles, the bungalows and villas have a refined and uncomplicated style. There is enough comfort, no exaggeration. While building Zuri on 13 acres of land, the Jestico&Whiles team took care to act with ecological principles at every point of the process. For example, all roofs are made of “nyasi” (Tanzanian grass) or local wooden shingles. These two were chosen because they are more sustainable than the typical Makuti roof used in the region... Zuri, by the way, is the first African resort to be certified by EarthCheck, a global advisory center specializing in sustainable tourism. To achieve this, the hotel team has implemented a number of technical practices, particularly in water and waste management. For example, they source water from their own wells. They do not use the water sources of Kendwa village. They also use ozone technology (one of the first hotels in Africa to use this mechanism) to remove bacteria from the water they extract from the well. THE SECRET OF SPICES IN THE SPICE GARDEN Zanzibar is famous for its spice farms. It is a wonderful experience to go to one of these farms and eat black pepper or turmeric from the branch and see a vanilla tree. One of the biggest areas in Zuri is dedicated to the Spice Garden. This garden has ginger, turmeric, pepper, cumin and many more varieties. Those who wish can have an interactive workshop on Swahili cuisine full of spices in this garden. WHAT TO DO IN ZANZIBAR - GO TO THE ROCK: You know, the place that keeps popping up on Instagram, on a rock in the middle of the ocean. When I went there, the water under The Rock had receded. Because Zanzibar is a tidal land. The sea you saw five minutes ago can be far away in an hour. - SPEND TIME AT THE KITE BEACH: The south side of Zanzibar is a kite surfing paradise. There are kite schools side by side. - HAVE FUN AT THE FULL MOON PARTY: The most interesting party I went to in Zanzibar was the traditional party of the island which is held every full moon period. All the locals of the island flock to this party in Kendwa and they dance non-stop all night long. - SEE STONE TOWN: Stone Town, the center of Zanzibar, is a UNESCO World Heritage Site. So you should go and see it. If you get lost in the streets of this old town, look out for the gates! These beautiful gates are a mixture of different cultures and at the same time a symbol of the wealth of the old times. Speaking of different cultures, you can sum it up like this: If you go to the Beach House, Stone Town's famous place to watch the sunset, the food options on the menu are listed as follows; Indian, Portuguese, British, African and Omani. Zanzibar is an island that is a mixture of all these cultures. - GO TO THE MANGROVE FOREST: And of course, don't forget to see the forest of mangrove trees that hold the water... (*) Jambo Swahili dilinde “Merhaba” demek. Zanzibar’a yedi saatlik THY uçuşu sonrası gece saat 03.00 dolaylarında indim ve harabe bir konteyner içine konuşlanmış geçici havalimanından sonra adaya giriş yaptım. Sabah olunca Zuri Zanzibar’da kaldığım bungalovun terasına esneyerek çıktım ve o an anladım: Gerçekten nefis bir yere gelmişim, doğa inanılmazdı! Adanın batıya bakan Kendwa sahilinde yer alan Zuri, Swahili dilinde “güzel” anlamına geliyor. Burası Çek girişimci ve belgesel yapımcısı Václav Dejčmar’ın 10 yıllık projesinin sonucu. Dejčmar başlı başına ilginç bir profil. Bir kere Doğu Avrupa'nın en tanınmış mankenlik ajansının sahibi. Aynı zamanda algoritmik ticaret üzerine bir şirketi ve Prag'daki DOX adlı modern sanat merkezinin kurucusu. Dejčmar, Zuri’yi yaratma çabasını şöyle özetliyor: “Burası Zen'e, doğanın estetiğine, sadeliğin güzelliğine ve günlük rutinden kopup özgürleşmeye karşı tutkumun eseri”. EKOLOJİK İLKELERLE YAPILAN BİR OTEL Zuri, çok büyük gelgit değişiklikleri olmayan nadir bir nokta olan Kendwa’nın 300 metre uzunluğundaki beyaz kum şeridinde yer alıyor. Toplamda 55 tane olan villa ve bungalovlarıyla burası küçük bir köy gibi. Elbette modern ve geleneksel Afrika tasarımının buluştuğu bir köy. Tüm villa ve bungalovlar ise insanı mutluluktan çıldırtacak kadar kadar çok bitki örtüsüyle çevrili. Londra ve Prag merkezli Jestico&Whiles tarafından tasarlanan bungalov ve villalar, rafine ve karmaşık olmayan bir stilde yapılmış. Yeterli konfor var, abartı yok. Jestico&Whiles ekibi 13 dönümlük arazide Zuri’yi inşa ederken sürecin her noktasında ekolojik ilkelerle hareket etmeye özen göstermiş. Mesela tüm çatılar “nyasi” (Tanzanya otu) ya da yerel ahşap zonalardan yapılmış. Bu ikisinin seçilme nedeni, bölgede kullanılan tipik Makuti çatısına göre daha sürdürülebilir olması… Bu arada Zuri, sürdürülebilir turizm konusunda uzman olan global danışma merkezi EarthCheck'in sertifikasına sahip ilk Afrika tesisi. Bunu başarmak için otel ekibi, su ve atık yönetimi başta olmak üzere bir dizi teknik uygulama yapmış. Mesela suyu kendi kuyularından temin ediyorlar. Kendwa köyünün su kaynaklarını kullanmıyorlar. Ayrıca kuyudan çıkardıkları suyu ozon teknolojisiyle (Afrika'da bu mekanizmayı kullanan ilk otellerden biri) bakteriden arındırıyorlar. 'SPICE GARDEN'DA BAHARATLARIN SIRRI Malum, Zanzibar baharat çiftlikleriyle ünlü. O çiftliklerden birine gidip dalından karabiber ya da zerdeçal yemek, vanilyanın ağacını görmek şahane bir deneyim. Zuri bu konuda da üstüne düşeni yapmış ve büyük alanlardan birini Spice Garden’a ayırmış. Bu bahçede zencefil, zerdeçal, biber ve kimyon ve daha birçok çeşit bulunuyor. İsteyenler bu bahçede baharatlarla dolu Swahili mutfağı hakkında interaktif atölye çalışması da yapabiliyor. ZANZİBAR’DA NELER YAPILIR - THE ROCK’A GİDİN: Hani instagramda sürekli karşımıza çıkan, deniz ortasındaki kaya üzerine konuşlanmış olan mekan. Ben gittiğimde The Rock’ın altındaki sular çekilmişti. Çünkü Zanzibar bir gelgit diyarı. Beş dakika önce gördüğünüz deniz, bir saat sonra çok uzaklara çekilmiş olabiliyor. - KITE SAHİLİNDE VAKİT GEÇİRİN: Zanzibar’ın güney tarafı tam bir kite sörf cenneti. Yan yana kite okulları var. - DOLUNAY PARTİSİNDE EĞLENİN: Zanzibar’da gittiğim en ilginç parti her dolunay dönemi yapılan adanın geleneksel partisiydi. Kendwa’da yapılan bu partiye adanın tüm lokalleri akın ediyor ve gece boyu hiç durmadan dansediyorlar. - STONE TOWN’I GÖRÜN: Zanzibar’ın merkezi Stone Town UNESCO dünya mirası listesinde. O yüzden gidip görmeli. Bu eski şehrin sokaklarında kaybolurken kapılara dikkat! Hepsi birbirinden güzel bu kapılar farklı kültürlerin bir karışımı ve aynı zamanda eski dönemlerin zenginlik sembolü. Farklı kültürler demişken olayı şöyle özetlemek mümkün: Stone Town’ın meşhur gün batımı izleme mekanı Beach House’a gittiğinizde menüde yemek seçenekleri şöyle sıralanıyor; Hint, Portekiz, İngiliz, Afrika ve Umman. Zanzibar tüm bu kültürlerin karışımı olan bir ada. - MANGROVE ORMANINA GİDİN: Ve tabii suyu tutan Mangrove ağaçlarının olduğu ormanı görmeyi unutmayın…
- Seyahat
Şubat 2022 | Seyahat | Suudi Arabistan Dev projelerle Dubai’yi geçebilir mi? SUUDİ ARABİSTAN Yazı | Oktay Tutuş S uudi Arabistan tatile gidilebilecek bir yer olarak zihinlerde yer etmiş değil. Ama çok yakında işin bu boyutu da gerçekleşmiş olacak. Çünkü Suudi Arabistan onu tanımladığımız ya da bildiğimiz tüm kalıpların altından üstünden çıkarak kendine bambaşka bir yol çiziyor. Sürdürülebilirlik ve karbon emisyonu sıfır bir yapılaşma anlayışıyla, ülkenin uçsuz bucaksız çöllerinde, Kızıldeniz kıyısındaki el değmemiş sahil şeridinde, hemen açığındaki adalarda ve eskiden petrol çıkartmak için kullanılmış platformlarda hali hazırda yapılmakta olan dev projelerle çılgın bir gelecek vizyonu ortaya koyuyorlar. Tüm bunları yaptıran şey ise belli: Petrolün bağımlısı olmaktan uzaklaşma hedefi. KAYALIKLARA OYULAN DEV OTEL Şu anda konuşulan en yeni projelerden biri ünlü mimar Jean Nouvel’e ait. Sharaan Doğal Koruma Bölgesi içindeki Alula’da yer alan ve UNESCO Dünya Mirası Hegra’ya yakın konumlanacak bir kaya tasarladı Nouvel. Kaya diyorum, çünkü Sharaan Resort devasa bir kayalığın içine oyularak yapılıyor! Duvarları, balkonları, pencereleri, tabanı ve tavanı kızıl kayalıklardan oluşacak Sharaan Resort, dünyanın en lüks otellerinden biri olmaya aday. Bölgenin bozulmamış oluşu Nouvel’i çok etkilemiş. O da etkileyici bir mimari eser bırakmaya karar vermiş. Projenin bitmesine ise sadece bir yıl kaldı. KENGO KUMA’NIN KIZILDENİZ’DEKİ PROJESİ Sadelik ve fonksiyonellik ustası Kengo Kuma da diğer bir Suudi Arabistan projesinin başında. O da Kızıldeniz’in üzerine villalar yapıyor. Çünkü Kraliyet ailesi bugüne dek neredeyse ayak basılmamış ve turizmle kirlenmemiş ülkenin Kızıldeniz kıyısını turizm ve yerleşime açmak istiyor. 2030’da tamamlanacak bu lüks tatil beldesini, kendi kendine yetebilen yapılardan oluşan devasa bir kıyı köyü olarak düşünün. Kengo Kuma bu projenin 22 adasından biri olan Ummahat Alshaykh üzerinde bir dizi lüks villa ve diğer binaların tasarımıyla bir süredir meşgul. Kuma, kendisinden bekleneceği üzere bu Maldivler’i andıran yerde tuz ve suya dayanıklı Accoya ağacı kullanacak. Şu anda “Hotel 11” olarak bilinen projenin en etkileyici kısmını ise Designboom’a verdiği röportajda şöyle açıklıyor Kuma: “Bir çöl adasında deneyimlenebilecek en güzel şey, gökyüzünü gece görmek. Bu nedenle adanın tamamında ışık kirliliğini önlemek için sadece düşük şiddetli aydınlatma kullanılmasını önerdik. Projenin kendisi bölgedeki en büyük, sertifikalı, karanlık gökyüzü rezervi”.
- Seyahat
Ocak 2021 | Seyahat | Norveç MANSHAUSEN Yazı | Levent Özçelik B u satırları yazarken “Şu an Norveç’te olmalıydım” düşüncesini aklımdan çıkaramıyorum! Hadi filmi biraz geriye saralım, mart ayının hemen başına. Mart’ın beşinci günü Oslo’dan İstanbul uçağına bindiğimde yaşanacakları tahmin etmeme imkan yoktu. Uçakta yan koltuğumda oturan yolcu, elinde dezenfektan ve kâğıt peçete ile koltuk, masa ne varsa siliyordu. Aslında o an aymaya başlamıştım. Bunlar pandeminin ayak sesleriydi. Şubat ayını Norveç kırsalı ve adalarında geçirdiğim için dünya ve internetle bağlantım minimum düzeydeydi. Pandemi etki alanının dışında, her şeyden bihaberdim. Oysa dönüş yolculuğu sırasında nisan ve eylülde çekim yapmak için yeniden Norveç seyahat planı yapıyordum. Ancak şimdi Norveç’te olmak yerine Kuzey Ege’de kuzeye özlem yazısı yazıyorum! Hayaller Norveç, gerçekler Ayvalık... Devamı için... Print YUZU MAGAZINE - II Out of Stock View Details
- Seyahat
Nisan 2020 | Seyahat | Yunanistan Tsipouro içmeden o adadan dönmeyin! Yazı | Rana Korgül A tina’nın 50 mil güneyinde, sessiz sakin ama tüm asaletiyle yaşayan Spetses Adası’nın ismini hayatımda ilk kez on yıl önce Mikonos’a yaptığımız bir çekimde duymuştum. Orada tanıştığım restoran danışmanı, “Esas gitmeniz gereken yer Spetses Adası. Yunan Adaları’nın en güzeldir!” demişti. Bu konuşmadan kısa bir süre sonra internette de hakkında fazla bilgi edinemediğim Spetses’te buldum kendimi. Atina’daki Pire limanından Flying Dolphin feribotuyla iki saatte varılıyor Spetses’e. Adaya varınca at arabaları karşılıyor sizi. Adada ulaşım faytonlar ya da motosikletlerle sağlanıyor. Araba ise tek tük. Sadece etrafı 22.5 km olan ada çam ağaçlarıyla kaplı ve inanılmaz hoş bir kokusu var. Bu koku çeşitli edebiyatçılar ve ressamlara ilham olmuş defalarca. Spetses’in en önemli özelliği, tüm güzelliğine rağmen büyük turist turlarının istilasına uğramamış olması. Üstelik hiç bozulmamış, sakin, şık ve A plus kalitede. Bizim pek bilmediğimiz bir ada olmasına rağmen, Avrupa jetset’inin çok yakından takip edip ziyaret ettiği bir ada burası. Asil, köklü ve zengin Yunan ailelerinin yazlık malikanelerinin bulunduğu adada bugünün armatörlerinin evleri de mevcut. Ada sadece çam ve zeytin kaplı doğasıyla değil, tipik mimarisini yansıtan 17. ve 20. yüzyılın değişik stillerdeki beyaza boyanmış evleri, neo-klasik villalarıyla da dikkat çekiyor. Dapia’daki çarşısında dolaşırken dere taşlarıyla mozaik döşenmiş sokakları ve evlerin iç avluları şahane. Adada taşkın, uçuk, vur patlasın çal oynasın şeklinde bir eğlence söz konusu değil. Harika yemeklerin yenildiği, çeşitli meze ve balık restoranlarının yanı sıra sadece birkaç tane kafe ve bar var. Bunlardan en ünlüsü ve en özeli çocukluğundan beri ailecek adada yaşayan, adanın en samimi ve güler yüzlü insanı Christos Orloff’a ait olan eski limandaki Orloff Restoran. Burada ne yediysem, hepsi birbirinden lezzetliydi. Ahtapotundan risottosuna, musakkasından sardalyasına, cheesecake’inden mastikalı yani damla sakızlı milföyüne kadar. Bu yemeklerle şarabın yanı sıra Ouzo çok iyi gidiyor, ama Ouzo’nun tatlı oluşundan hoşlanmayanlara, ki bunlardan biri benim, anasonu ve şekeri az Tsipouro’yu tavsiye ederim. Hatta Ouzo bardağında soğuk ve sek, buzsuz ve susuz içilen Tsipouro’yu içmeden dönmeyin! Orloff ‘tan sonra geceye devam etmek isteyenler olursa diye Throubi, Bikini, Balkoni, La Luz, Votsalo ve Guzel adlı barları tavsiye edebilirim. Müzik güzel, insanlar güzel... Herkes mutlu, kendisiyle barışık ve rahat... 50’li yılların başında Spetses’te İngilizce öğretmeni olarak çalışmış, Büyücü adlı romanın yazarı John Fowles ada hakkında şu sözleri söylemiş: “Venüs’ün altında, kırmızımsı mavi gece denizinde, görkemli siyah bir balina gibi ilk defa gördüğümde nefesim kesilmişti. Şu an gözlerimi kapadığımda halen nefesimi kesebiliyor ve onu hatırlayabiliyorum. Bu güzelliği tüm Ege’de bile görmek nadirdir”. Fowles’a katılmamak mümkün mü? Adadan ayrılırken Christos Orloff ve kardeşi Vassilis’in “Sen artık burada turist değil, ziyaretçisin. Yakında geri geleceğini biliyoruz ve seni bekliyoruz” demesi çok hoştu. İstanbul’a geri döner dönmez, “Acaba ne zaman ve nasıl tekrar geri gidebilirim?” diye planlar yapmaya başlamıştım. Aradan geçen on yıl içinde Spetses’e sık sık gider oldum. BUNLARI NOT EDİN - Flying Dolphin feribot biletini Hellenic Seaways’in web sitesinden ayırtın. Biletin print halini Pire Limanı’ndaki ofise gidip alın. - Motosiklet kiralayıp adayı mutlaka gezin. - Adanın etrafında bizim guletlere benzeyen ‘Kaiki’lerle turlayın. - Denizden deniz kestanesi toplayın ve bıçak yardımıyla temizleyip limon sıkarak yumurtalarını yiyin. - Çarşıdaki sokak arası dükkanları dolaşın. Palissandros Era, Nord, The Closet, On the Deck ve Ratih gibi. - Dapia’daki meşhur otel Poseidonion Grace’in bahçesinde kahve molası verin. - Adaya has badem ezmeli un kurabiyesinden tadın. - Geceleri açık olan, sahildeki minik kilise Agios Mamas’da mum yakıp bir dilek tutun. - Bu plajlara gidin: Kaiki, Paradise, Vrelos, Xylokerisa, Zogeria, Agia Paraskeyi ve ünlü Bekiris mağarasının bulunduğu Agioi Anargyroi. - Orloff Resort ya da Klimis Otel’de konaklayın. - Orloff Restoran dışında Tarsanas, Ombra, The Olive Press, Liotrivi, Mourayo ve Vinoterra’ya gidin.
- Seyahat
January 2024 | Vol 11 TR below an ADVENTURE from CALIFORNIA to the NORTHERN AEGEAN words Alp Tekin pho tos Onur Baştürk There are many villages located at the foothills of the Ida Mountains in the northern Aegean region of Turkey. One of them is Yeşilyurt. And one of the best hotels in Yeşilyurt, a village of Ayvacık, Çanakkale, is Nadas. I get surprised when I enter Nadas, because it’s on a very large land. Moreover, since it is located in the upper part of the village, it is completely surrounded by the forest, and everywhere is green. The hotel, consisting of 11 rooms and 3 villas, has two important creators: The first is the investor of the hotel, Süleyman Uysal. The other is Hande Gündoğar. The real story is how these two people from different worlds came together for Nadas… Hande Gündoğar has been living in Laguna Beach, California in the USA for the last 17 years. Picture Laguna Beach now: To the southwest of the Orange County. A small town with picturesque beaches and long hiking trails, attracting six million visitors every year during the summer season filled with art festivals... Hande Gündoğar, who was running a restaurant here with her husband, comes to Turkey on a summer vacation after the sudden death of her husband. During her holiday, she also stops by the Northern Aegean, to Yesilyurt, to see a friend. She meets many people in the village, except for Süleyman Uysal. A month after returning to the USA, Hande receives a phone call: “Would you work with us at Nadas in Yeşilyurt?” Because everyone keeps telling Süleyman Uysal that Hande is the best for this job. Afterwards, things develop rapidly: Hande’s immediate transition from California to Ida Mountains in the first days of opening up after the pandemic and her starting a new life here. Nadas opens shortly after and quickly stands out among the best hotels in the region. THE TARGET IS ABROAD Uysal and Gündoğar are now eager to take Nadas even further. They aim to both invest in the hotel’s restaurant from a gastronomic point of view and open a branch of Nadas abroad. Frankly, it looks like this part of the Northern Aegean will become more active and productive thanks to these two creative people from different worlds. Kuzey Ege tarafında yer alan Kaz Dağları eteklerine konumlanmış birçok köy var. Onlardan biri de Yeşilyurt. Çanakkale, Ayvacık’a bağlı Yeşilyurt’un en iyi otellerinden biri ise Nadas. Nadas’ın içine girince şaşırıyorum, çünkü çok geniş bir arazisi var. Üstelik köyün yukarısında konumlandığı için etraf tamamen orman, yer gök yeşil! 11 oda ve 3 villadan oluşan otelin iki önemli yaratıcısı var: İlki, otelin yatırımcısı Süleyman Uysal. Diğeri ise Hande Gündoğar. Esas hikâye, farklı dünyalara sahip bu iki insanın Nadas için nasıl bir araya geldiği… Hande Gündoğar son 17 yıldır Amerika’da, Kaliforniya’daki Laguna Beach’te yaşıyor. Hemen Laguna Beach’i gözünüzde canlandırın: Orange County’nin güneybatısı. Pitoresk plajlar ve uzun yürüyüş parkurlarına sahip, sanat festivalleriyle dolu yaz mevsiminde her yıl altı milyon ziyaretçinin akın ettiği küçük bir kasaba… Burada eşiyle beraber bir restoran işleten Hande Gündoğar, eşinin ani ölümü sonrası bir yaz tatilinde Türkiye’ye geliyor. Tatil sırasında arkadaşını görmek için Kuzey Ege’ye de uğruyor, Yeşilyurt’a. Köyde birçok insanla tanışıyor, ama Süleyman Uysal hariç. Amerika’ya döndükten bir ay sonra Hande bir telefon alıyor: “Yeşilyurt’taki Nadas’ta bizimle çalışır mısınız?” Çünkü herkes “Bu iş için en iyisidir” diyerek Hande’yi söylüyor Süleyman Uysal’a. Sonrasında olaylar hızla gelişiyor: Pandemiden sonraki ilk açılma günlerinde Hande’nin Kaliforniya’dan Kaz Dağları’na dikey geçişi ve burada başlayan yeni yaşamı. Kısa süre sonra Nadas açılıyor ve bölgenin iyi otelleri arasında hızla ön plana çıkıyor. HEDEF YURTDIŞI Uysal ve Gündoğar şimdi Nadas’ı daha da ileriye taşıma hevesinde. Hem gastronomik açıdan otelin restoranına yatırım yapmayı hem de yurtdışında Nadas’ın bir şubesini açmayı hedefliyorlar. Doğrusu, farklı dünyalara sahip bu iki yaratıcı insan sayesinde Kuzey Ege’nin bu kısmı daha çok hareketlenip verimli hale gelecek gibi. for more Print VOL - XI FALL & WINTER 2023-24 Out of Stock Add to Cart
- TRAVEL
May 2023 | Travel | Vol 9 TR below BORGO GALLANA words Alp Tekin photos Salva Lopez Does the desire to leave eventually turn into a longing to return? If you were born and raised in Puglia, the answer is probably yes! Giuseppe De Vanna’s life is the perfect example. Born in this enchanting region, Giuseppe moved to Milan at 18, driven by dreams of discovery and a desire to explore the world. But as he puts it: “Life, like nature, is cyclical. The urge to leave transforms into the urge to come back. The best moments of my life are tied to Puglia—the return to family, summers by the sea, the unique light of the region, the olive trees, and the sound of cicadas.” Today, Giuseppe runs Borgo Gallana, a boutique hotel nestled among olive trees in the countryside of Oria, one of Puglia’s oldest historic towns. A CELEBRATION OF SIMPLICITY Borgo Gallana consists of three traditional stone houses, which Giuseppe describes as “the embodiment of my memories, my happy place, my mother’s beloved Puglia, and my grandmother’s humble Puglia.” To achieve this authenticity, he collaborated with Studio Andrew Trotter for the design. “Andrew brought Puglia’s simplicity to life by working with local materials, artisans, and traditional building techniques,” Giuseppe explains. A GARDEN DEDICATED TO THE MEDITERRANEAN ECOSYSTEM The houses—Casa Camino, Casa Luce, and Casa Limone—each feature a private garden, an outdoor lounge with a stone bathroom and a second kitchen with a barbecue. The central courtyard hosts a swimming pool surrounded by olive trees and aromatic plants. Artists Cosimo Terlizzi and Damien Modolo, founders of Lamia Santolina, envisioned Borgo Gallana’s garden as a tribute to the Mediterranean ecosystem. Alongside ancient olive trees, they planted native and endemic species to revive and enrich the region’s botanical heritage. DESIGN ROOTED IN LOCALITY Studio Andrew Trotter employed vaulted ceilings and concrete floors throughout the three homes. The primary construction material is local sandstone, known as tufo. The bathroom sinks and kitchen counters were also custom-designed by Trotter and crafted locally. The interiors are furnished with timeless brands like Frama, Lumina, Bongio, Tine K, and Gervasoni, alongside locally crafted tableware by Nicola Fasano. Outdoor spaces feature black metal wall lights designed by Studio Andrew Trotter. PUGLIA’S MUST-VISIT TOWNS While staying at Borgo Gallana, don’t miss the chance to explore these charming towns: - ALBEROBELLO Famous for its whitewashed trullo houses—traditional stone huts with conical roofs—this village, located about an hour south of Bari, can easily be explored in a day. - POLIGNANO A MARE Situated on limestone cliffs along the Valle d’Itria coastline, this picturesque town features centuries-old churches, ivy-covered houses, and Italy’s most photographed beach: the pebble cove beneath the Ponte Borbonico di Lama Monachile bridge. - OSTUNI Known as the “White City,” Ostuni is a 40-minute drive down the coast from Polignano a Mare. Sip a Negroni at one of the bars lining its cobblestone streets, then savor exquisite dishes at Piazzetta Cattedrale. - LECCE A baroque gem in Italy’s heel, Lecce offers culinary delights like Rosalba de Carlo’s renowned Alle due Corti and innovative dishes at Arte dei Sapori. Don’t miss La Scarpetta’s romantic garden or the heavenly pastries at Pasticceria Natale. - VIESTE Perched dramatically on cliffs, Vieste is a dream for photographers. Before leaving, visit Castello Beach for stunning views. - MARTINA FRANCA Quieter than its neighbor Alberobello, this charming town is home to the must-see Basilica di San Martino. - AND MORE... Explore hidden gems like Monopoli, Locorotondo, Gallipoli, and Trani for a complete Puglian experience. Gitme arzusu bir süre sonra geri dönme arzusuna dönüşür mü? Eğer Puglia’da doğup büyüdüyseniz dönüşebilir! Giuseppe De Vanna’nın hayatı bunun en güzel kanıtı. Bu bölgede çocukluğunu geçiren Giuseppe hayallerini gerçekleştirmek vedünyayı keşfetme arzusuyla 18 yaşında Milano’ya taşınıyor. Gerisini onun ağzından dinleyelim: “Doğanın bize öğrettiği gibi, hayat döngüsel. Gitme arzusu, geri dönme arzusuna dönüşüyor. Çünkü hayatımın en güzel anları Puglia’da geçirdiğim zamanla bağlantılı. Aileye dönüş, yazı deniz kenarında geçirmek, bölgedeki eşsiz ışık, zeytin ağaçları ve ağustos böcekleri”. Ve şimdi Giuseppe’nin Puglia’nın en eski tarihi kasabalarından biri olan Oria’nın kırsalında, zeytin ağaçları arasında yer alan bir butik oteli var, Borgo Gallana. Üç geleneksel taş evden oluşan Borgo Gallana için, “Anılarımın somutlaşmış hali, mutlu olduğum yer, annemin biricik Puglia’sı ve anneannemin sade Puglia’sı” diyor Giuseppe. Bu sadelik ve özgünlük için Borgo’nun tasarımcısı olarak Studio Andrew Trotter’ı seçmiş Giuseppe De Vanna. “Çünkü” diyor, “Andrew yerel malzemeleri, zanaatkârlarımızı ve geleneksel inşaat yöntemlerini kullanarak Puglian sadeliğini yorumladı”. AKDENİZ EKOSİSTEMİNE ADANAN BAHÇE Casa Camino, Casa Luce ve Casa Limone... Bunlar Borgo Gallana evlerine verilen isimler. Her evin kendine ait özel bahçesi, barbekülü ikinci bir mutfağı ve duşlu taş banyo içeren açık hava dinlenme alanı var. En büyük avluda ise zeytin ağaçları ve şifalı bitkilerle çevrili bir yüzme havuzu bulunuyor. Lamia Santolina’nın kurucusu olan sanatçılar Cosimo Terlizzi ve Damien Modolo, Borgo Gallana’nın bahçesini Akdeniz ekosistemine adanmış bir alan olarak hayal etmiş. Asırlık zeytin ağaçları arazisine ekilen lokal endemik bitkiler, kaybolma riski taşıyan bitki hafızasını da yeniden çeşitlendirme ve zenginleştirmeye yönelik. Studio Andrew Trotter üç evin tümünde tonozlu tavan ve beton zeminler kullanmış. Yerel kumtaşı “tufo” ise yapıların yapımındaki ana malzeme. Ayrıca banyo lavabolarıyla mutfak tezgâhları da yerel üretim ve Studio Andrew Trotter tasarımı. İç mekanlarda Frama, Lumina, Bongio, Tine K, Gervasoni ve yerel sofra takımı Nicola Fasano gibi markalara yer verilmiş. Dış mekanlardaki siyah metal duvar lambası ise yine Studio Andrew Trotter tasarımı. PUGLIA’NIN GÖRÜLMESİ GEREKEN KASABALARI Borgo Gallana’da kalacağınız süre boyunca bu kasabalara mutlaka uğrayın... - ALBEROBELLO Beyaz badanalı “trullo” evleriyle tanınıyor. Trullo, konik çatılı geleneksel taş kulübelere verilen isim. Bari’nin yaklaşık bir saat güneyindeki bu köy, bir günde keşfedilecek kadar küçük. - POLIGNANO A MARE Valle d’Itria kıyısındaki kireçtaşı kayalıklar boyunca uzanan bu kasaba; asırlık kiliselere, sarmaşık ve kaktüslerle kaplı kireçli evlere çıkan dolambaçlı sokaklara sahip. Burası aynı zamanda İtalya’nın en çok fotoğrafı çekilen plajına da ev sahipliği yapıyor: Ponte Borbonico di Lama Monachile köprüsünün altında yer alan çakıllı koy. - OSTUNI “Beyaz şehir” olarak da bilinen bu kasaba, Polignano a Mare’den çıkınca sahilden yaklaşık 40 dakika aşağıda. Ostuni’de şu iki şey mutlaka yapılmalı: Arnavut kaldırımlı sokaklarında sıralanan barlardan birinde Negroni yudumlamak, sonra da Piazzetta Cattedrale’deki nefis yemeklerin tadına bakmak. - LECCE İtalya’nın topuğunda barok tarzdaki Lecce’de önce Rosalba de Carlo’nun meşhur Alle due Corti isimli restoranına uğrayın. Daha sonra Le Zie Trattoria’daki taze otlu günlük orecchiette’yi ve geleneksel tarifleri modern bir şekilde yorumlayan Arte dei Sapori’yi deneyin. La Scarpetta’nın romantik bahçesinde takılın. Vakit kalırsa Caffè Alvino ve Garibaldi bahçelerinin hemen dışındaki Pasticceria Natale’nin tatlılarını da öneririz. - VIESTE Kayalıklara yapışmış gibi duran eski binalar ve denizin üzerinde yükseliyor gibi görünen bir kasaba Vieste. Burada fotoğraf çekmek büyük zevk! Castello Plajı’na uğramadan Vieste’den ayrılmayın. - MARTINA FRANCA Komşusu Alberobello’dan daha az bilinen bu köyde Basilica di San Martino mutlaka görülesi. - VE DİĞERLERİ Monopoli, Locorotondo, Gallipoli ve Trani... for more Print VOL - IX SPRING 2023 Out of Stock Add to Cart
- Seyahat
January 2023 | Travel | Vol VII english below MASSERIA MOROSETA yazı Onur Baştürk fotoğraflar Salva Lopez O penhouse dergisinin kurucularından Andrew Trotter’nin tasarladığı ilk mimari yapı olan Masseria Moroseta, Puglia kırsalının tam kalbinde, İtalyanlar’ın “Citta Bianca (Beyaz Şehir)” diye tanımladıkları büyüleyici Ostuni’ye sadece üç kilometre uzaklıkta. Masseria Moroseta, bölgede sıkça bulunan ve “masserie” olarak bilinen eski çiftlik evlerinden ilhamla yapılmış modern bir butik otel. Çoğunun yaşı 500’e kadar dayanmış zeytin ağaçlarının olduğu beş hektarlık bir arazinin içinde yer alan otelin yapımında geleneksel teknikler ve yerel malzeme kullanılmış. Sadelik ve basitlik ise tasarımın iki anahtar kelimesi olmuş. AVLUDAKİ UZUN MASALARDA AKŞAM YEMEĞİ Geleneksel çiftlik evlerinde olduğu gibi Masseria Moroseta’da her şey ortadaki avlunun etrafında şekilleniyor. Avluyu bölen ortadaki merdiven ortak alan ve odalara geçişi sağlıyor. Geniş avlu içinde gerçekleşen ve tüm misafirlerin toplu halde uzun masalara oturduğu akşam yemekleri ise Masseria Moroseta’nın olmaz olmazı. Şef Giorgia Eugenia Goggi bu akşam yemekleri için çiftlikte yetişen mevsimsel ürünleri her sabah dikkatli bir şekilde seçiyor ve ortaya her gün değişen geçici bir menü çıkıyor. Yemeklere eşilik eden zeytinyağı da otelin kendi zeytinliğinin üretimi. Şef Goggi, “Soğuk sıkım zeytinyağımız tartışmasız mutfağımızın kahramanı” diyor. EKOLOJİK TASARIM Masseria Moroseta’nın tasarım detayları da özenle düşünülmüş. Sadece görünüm olarak değil, ekolojik olarak da. Mesela tonozlu tavan, taş zemin ve geri dönüştürülmüş yalıtıma sahip 80 cm’lik duvarlar sayesinde otel kışın çok az ısıtmaya ihtiyaç duyuyor. Yazın da klima kullanımı neredeyse minimumda. Çünkü en sıcak günlerde bile içerisi serin oluyor. Ayrıca çapraz havalandırma pencereleri ile tüm alanların ekstra havalandırılmasına gerek kalmıyor. Güneş panelleri tüm otele yeterli elektrik ve ısıyı sağlıyor. Otelin organik çiftliğinde ise hem kendi su kaynakları var hem de yemeklerde kullanılan tüm malzemeler orada yetiştiriliyor. YAKIN MESAFEDEKİ NEFİS KASABALAR Otelden dışarı çıkınca keşfedilecek çok fazla şey var. Mesela arabayla 12 km uzaklıktaki Torre Guaceto. Yapılaşmadan uzak, korunmuş doğal plajlarıyla nefis bir denize sahip olan Torre Guaceto’yu bisiklet kiralayarak gezmek de mümkün. Otele kısa sürüş mesafesinde olan diğer kasabalar da birbirinden nefis: Cisternino, Alberobello, Martina Franca, Lecce ve tıpkı Ostuni gibi göz alıcı bir beyazlığa ve yerleşime sahip Polignano al Mare. MASSERIA MOROSETA writer Onur Baştürk photo Salva Lopez D esigned by Andrew Trotter, co-founder of Openhouse magazine, Masseria Moroseta is right in the heart of the Puglia countryside, just three kilometers from the charming Ostuni, which Italians call "Citta Bianca (White City)". Masseria Moroseta is a modern boutique hotel inspired by the old farmhouses commonly found in the area, known as the “masserie”. Traditional techniques and local materials were used in the construction of the hotel, which is located on a five-hectare land with olive trees, most of which are up to 500 years old. Simplicity and simplicity were the two keywords of the design. DINNER AT LONG TABLES IN THE COURT As in traditional farmhouses, everything in Masseria Moroseta is shaped around the central courtyard. The middle staircase dividing the courtyard provides access to the common areas and rooms. Dinners, which take place in the large courtyard and where all the guests sit at long tables, are a must at Masseria Moroseta. Chef Giorgia Eugenia Goggi carefully selects seasonal farm-grown produce for these dinners each morning, resulting in a temporary menu that changes daily. The olive oil that accompanies the meals is also the production of the hotel's own olive grove. “Our cold-pressed olive oil is the undisputed hero of our cuisine,” says Chef Goggi. ECOLOGICAL DESIGN The design details of Masseria Moroseta have also been carefully considered. Not only visually, but also ecologically. For example, the hotel needs very little heating in winter, thanks to the vaulted ceiling, stone floor and 80cm walls with recycled insulation. In summer, the use of air conditioners is almost at a minimum. It stays cool even on the hottest days. In addition, there is no need for extra ventilation of all areas with cross ventilation windows. EXCELLENT TOWNS NEARBY There is so much to discover once you step out of the hotel. For example, Torre Guaceto, which is 12 km away by car. It is also possible to visit Torre Guaceto, which has a beautiful sea with its protected natural beaches, away from construction, by renting a bicycle. Other towns within a short drive from the hotel are also delightful: Cisternino, Alberobello, Martina Franca, Lecce and Polignano al Mare, which has a striking whiteness and settlement just like Ostuni.
- Seyahat
Ağustos 2021 | Volume IV - Y A Z DENİZDEN SOFRAYA Sabah balığa çık, öğle yemeğinde ye Yazı & Fotoğraflar | Onur Baştürk S abah saat 06.00 dolayları. Susona Bodrum LXR’daki odamdan apar topar çıkıyorum. Öncesinde her şeyimi yanıma aldım mı diye son bir kez kendime yoklama çekiyorum. En önemli şey Canon fotoğraf makinem. O varsa tamam! Sonuçta sabahın bu vaktinde kalkmamın nedeni balıkçıları çekecek olmam. Makineyi unutursam yandım. Evet, balığa gidiyorum. Daha doğrusu balık tutanların yanına... Otelin iskelesine vardığımda ekip hazır, beni bekliyor: Frankie’nin sahibi ve aynı zamanda TURYİD Başkanı Kaya Demirer, otelin müdürü Funda Eratıcı, Susona Bodrum LXR Executive şefi Gökhan Sınmaz ve her şeyi organize eden Kiraz PR’ın sahibi sevgili Yeşim Aksoy. Elimde Funda’nın hazırladığı kahveyle bizi takaların balık tuttuğu yere götürecek tekneye bindiğimde, Torba koyuna vuran güneş ışığının yansımalarına bakıyor ve şöyle iç geçiriyorum: Sabahın bu saatleri şahane, yaz boyu erken kalk ve bu saatleri yaşa! İç geçirmelerime güveniyorum, kesin yapacağım. Devamı için... Print YUZU MAGAZINE - IV Out of Stock View Details
- Seyahat
April 2024 | Travel TR BELOW WHAT to DO and WHERE to GO in SICILY words Onur Baştürk Sicily was one of the islands I wanted to visit for a long time. The fact that the second season of White Lotus was set in Taormina in Sicily made me want to go even more and finally I found myself in Catania after a two-hour Turkish Airlines flight. Now here are my Sicily notes... NOTO Sicily's most baroque town, Noto, used to be somewhere else. After an earthquake in 1693 left the original city in ruins, it was rebuilt nearby, and no expense was spared. The resulting city is described as: "There are thousands of lovely old towns all over Sicily and Italy. But none more charming than Noto". And one more thing: Sicilians find the people in Noto more noble. "Because", they say, "it's all about the attitude in the 'passeggiata'" (Passeggiata is a word for walking slowly down the street. A kind of swaying walk). Anyway, there is one more place to visit after seeing Noto: Ragusa. Try to arrive in Ragusa at noon and have dinner at Ciccio Sultano before the service closes. This is a restaurant in the "don't leave without tasting" category. After Ragusa, I visited Modica which is very close. They said the chocolate here is very famous. Maybe because I am not a chocolate lover or maybe because I visited Modica after Noto and Ragusa, I did not love Modica. But if you visit here, it is essential to stop by Antica Dolceria and buy chocolate. SYRACUSE Syracuse has become one of my favorite places. Especially Ortigia, the peninsula at the edge of the city. There are some delicious concept shops here, as well as an unforgettable restaurant: Apollonion Osteria da Carlo. They have a menu of only four dishes. And they are all very good dishes. TAORMINA See Taormina from the top, from Castelmola. If you have time, visit the village of Savoca. Then go back to the center and try these restaurants: Osteria da Rita, Osteria Santa Domenica, Tischi Toschi and Anciovi, the lunch-only restaurant at the Four Seasons, home of the White Lotus. PALERMO At first glance, the capital Palermo looks very neglected, but that changes once you get inside and explore its streets. Because the real Sicilians are here! Especially compared to Taormina, this place is not so touristic. In this respect, it is possible to mingle with the locals. The most popular bar is Hic! La Folie du Vin. It is a wine bar and they sell all the wines grown on the island by the glass. What's more, it's crowded both inside and outside and as I said, you instantly mingle with Sicilians and become a "local"... I will recommend two other Palermo restaurants that are always frequented by locals: Bocum and Sardina PastaBar. Two important buildings to see while walking in Palermo are The Palazzo dei Normanni and The Cathedral of Monreale. Both of these buildings are "Sicilian Romanesque". In other words, an eclectic fusion of western and Arabic architecture. It is also recommended to stop for an espresso at the Mercato il Capo, Palermo's famous open-air market, and the café Ojda. Before I forget: Dine at Locanda Del Marinaio in Cefalù, an hour from Palermo. WHERE TO STAY - At the Zash Country Boutique Hotel in the Catania region, in the middle of vineyards and at the foot of Etna. - At Villa Igiea, an early 20th-century palace, a splendid Art Nouveau design heritage. - At Dimora Delle Balze, a 19th-century estate turned into a chic boutique hotel with a restaurant called Lumia, 15 minutes from Noto and my favorite hotel on the island. * Bu seyahatteki katkılarından ötürü Sestri Lifestyle & Travel ’e teşekkürler Uzun süredir gitmek istediğim adalardan biriydi Sicilya. White Lotus’un ikinci sezonunun Sicilya’daki Taormina’da geçmesi gitme isteğimi daha çok kanatlandırdı ve sonunda iki saatlik THY uçuşu sonrası kendimi Catania’da buldum. Şimdi buyurun Sicilya notlarına… NOTO Sicilya’nın en barok kenti Noto, aslında eskiden başka bir yerdeymiş. 1693’teki depremden sonra orijinal kent harabeye dönünce yakın mesafede kent yeniden yeniden inşa edilmiş ve bunun için hiçbir masraftan kaçınılmamış. Sonuçta ortaya çıkan kent için şöyle deniliyor: “Sicilya ve İtalya'nın her yerinde binlerce sevimli eski şehir var. Ama hiçbiri Noto'dan daha sevimli değil”. Bir şey daha: Sicilyalılar, Noto'daki insanları daha soylu buluyor. “Çünkü” deniliyor, “Her şey ‘passeggiata’daki tavırla ilgili” (Passeggiata, sokakta yavaş adımlarla yürüyüp gezinmek için kullanılan bir kelime. Bir tür, salınarak yürümek). Noto’yu gördükten sonra uğranacak bir yer daha var: Ragusa. Ragusa’ya öğle vakti gelmeye çalışın ve servis kapanmadan Ciccio Sultano’da yemeğe oturun. Burası “tatmadan dönme” kategorisinde bir restoran. Ragusa’dan sonra çok yakın olan Modica’ya da uğradım. Buranın çikolatası çok meşhur dediler. Belki çok çikolata delisi olmadığımdan belki de Noto ve Ragusa’dan sonra gittiğim için Modica’ya pek bayılmadım. Ama buraya uğrarsanız Antica Dolceria dükkânına uğrayıp çikolata almak elzem. SYRACUSE Syracuse ya da bir diğer seslenişiyle Sirakuza en sevdiğim yerlerden biri oldu. Özellikle kentin ucundaki yarımada Ortigia. Burada çok nefis konsept dükkânların yanı sıra unutulmaz bir restoran da var: Apollonion Osteria da Carlo. Sadece dört tabaktan oluşan bir menüleri var. Hepsi de birbirinden iyi tabaklar ve euro ödemenize rağmen fiyatlar İstanbul’daki popüler bir restorandan daha ucuz. TAORMINA Taormina’ya önce en tepeden, yani Castelmola’dan bakın. Vakit kalırsa Savoca köyüne uğrayın. Sonra da merkeze dönüp şu restoranları deneyin: Osteria da Rita, Osteria Santa Domenica, Tischi Toschi ve White Lotus’un mekanı Four Seasons’ın sadece öğlenleri açık olan restoranı Anciovi. PALERMO Başkent Palermo ilk bakışta çok bakımsız duruyor, ama içine girip sokaklarını keşfedince durum değişiyor. Çünkü gerçek Sicilyalılar burada! Özellikle Taormina’ya göre burası o kadar turistik değil. Bu açıdan lokallerle kaynaşmanız mümkün. En popüler barı açıklıyorum: Hic! La Folie du Vin. Bir şarap barı ve adada yetişen tüm şarapları kadeh olarak satıyorlar. Dahası, hem içerisi hem de dışarısı kalabalık ve dediğim gibi Sicilyalılarla anında kaynaşıp “lokal” oluyorsunuz… Hep lokallerin gittiği iki Palermo restoranı daha önereceğim: Bocum ve Sardina PastaBar. Palermo’da yürüyüş yaparken görülmesi gereken iki önemli yapı ise The Palazzo dei Normanni ve The Cathedral of Monreale. Bu iki yapı da “Sicilian Romanesque”. Yani batı mimarisi ile Arap mimarisinin eklektik bir füzyonu. Palermo’nun meşhur açık hava pazarı Mercato il Capo ve Ojda isimli kafede espresso molası vermek de ayrıca tavsiye. Unutmadan: Palermo’ya bir saat uzaklıktaki Cefalù’daki Locanda Del Marinaio’da yemek yiyin. NEREDE KALMALI - Catania bölgesinde, Etna’nın eteğinde yer alan Zash Country Boutique Otel’de. - 20. yüzyıl başlarında bir saray olan, görkemli bir Art Nouveau tasarım mirası olan Villa Igiea’da. - 19. yüzyıldan kalma bir mülkün şık bir butik otele çevrilmiş hali olan, Lumia isimli restoranı ayrıca nefis, Noto’ya 15 dakika uzaklıkta, adadaki en favori otelim olan Dimora Delle Balze’de.
- Seyahat-111 | Yuzu Magazine
April 2025 | VOL 14 COSTA RICA Nature's Playground Awaits! photos Courtesy of iStock So, why is everyone buzzing about Costa Rica? This little gem in Central America has so much to offer: lush rainforests, stunning volcanic mountains, beautiful beaches, winding rivers, and an incredible variety of wildlife. It’s an adventure waiting to happen! But there’s one standout reason that makes Costa Rica truly special: it’s home to a whopping five percent of the world’s biodiversity! And the country takes this responsibility seriously. In 2019, the United Nations recognized Costa Rica as a Champion of the Earth for its leadership in environmental policy. They’re not just talking the talk—back in 2017, Costa Rica ran on 100% renewable energy for 300 days! The goal? Aiming for 100% renewable electricity by 2030. Isn’t that amazing? And there’s so much more! Costa Rica boasts six different types of forests and 30 national parks. The latest addition, San Lucas National Park, was once a prison island but is now a sanctuary for howler monkeys, bats, and sea turtles, as well as a hiker's paradise. While many countries aspire to be eco-friendly like Costa Rica, the citizens here really lead the charge. For them, conservation isn’t just a buzzword; it’s a national mission. Thanks to this commitment, Costa Rica’s tourism scene is thriving with volunteer programs, carbon offset initiatives, and a strong ecotourism movement. Bernal Diaz, a Costa Rican biologist and farmer, put it well: “People often ask why this country has become a biodiversity hotspot. The main reason is our historical isolation from colonial powers. This has fostered self-sufficiency and a focus on education, democracy, and respect”. WHAT TO DO IN COSTA RICA 1. Take a Forest Bath in Monteverde At 4,662 feet above sea level, Monteverde feels like being on top of the world! The misty “cloud forests” here are magical, filled with thousands of insects, 2,500 plant species (including 420 types of orchids), and 400 bird species. Don’t miss the long steel-rope suspension bridges—it’s an exhilarating way to explore the forest! And yes, Costa Rica is famous for its ziplines! The Sky Trek is a must-try, featuring longer trails and more platforms that’ll make you feel like Tarzan. 2. Visit Indigenous Communities Experience “Pura Vida” (meaning pure life) in the Bribri protected area in the Talamanca Mountain Range along the Yorkin River. Here, you can connect with the local community, who welcome visitors into their homes to share their culture and culinary traditions. 3. Rafting on the Pacuare River The Pacuare River, winding from the Talamanca Mountains to the Caribbean, is one of the top five rafting spots in the world. Join a night rafting adventure to explore the rainforest while staying at eco-lodges like Tropical Rivers Lodge or Bajo del Tigre. 4. Hike in the National Parks With 30 national parks to choose from, take a day hike in one that catches your interest. Santa Rosa National Park has a unique dry forest and is known for its Olive Ridley sea turtle nesting sites.The Arenal Volcano National Park is perfect for thrill-seekers and offers natural hot springs and excellent birdwatching opportunities. Manuel Antonio National Park may be the smallest, but its breathtaking views and stunning beaches make it a favorite.Don’t miss Rincon de la Vieja National Park, where geothermal wonders await. Lastly, Marino Ballena National Park is your best bet for spotting humpback whales, especially between mid-July and October or from December to March. Bring your binoculars! 5. Surfing Adventures Surfing is a must in Costa Rica! Check out world-class surfing spots like Tamarindo, Espadilla, and Jaco Beach—there’s something for everyone, from beginners to seasoned pros. 6. Explore New Beaches Daily Whether you’re chasing stunning sunsets on the Pacific coast or colorful corals on the Caribbean side, Costa Rica’s beaches are simply gorgeous!Playa Conchal, with its turquoise bay, is perfect for snorkeling, while Punta Uva offers a peaceful escape. Manuel Antonio Beach is popular for good reason, just a short hike from the national park entrance. 7. Relax in Natural Hot Springs Soaking in the mineral-rich hot springs near Arenal and Rincon de la Vieja is pure bliss! Tabacón and Borinquen Mountain Resort are top spots to unwind. 8. Connect with Digital Nomads Costa Rica is a top pick for digital nomads, complete with its own digital nomad visa! The Nicoya Peninsula, especially around Tamarindo, Santa Teresa, and Malpais, has a vibrant community of locals and nomads. Explore cozy villas, surf cabins, and lively beach bars where you can groove to some salsa, soca, and calypso. for more Print VOL XIV - FALL & WINTER 2024-25 18,00€ Price Add to Cart


