top of page
Time Machine, 2019, Tuval üzerine yağl

Mayıs 2021 | Art | Türkiye

SABO ile dünyadaki tüm zamanlar

Yazı | Begüm Güney

Versus Art Project, 3 Haziran-10 Temmuz tarihleri arasında SABO’nun ikinci kişisel sergisi “Time Machine”e ev sahipliği yapıyor. Sergi, zaman kavramının bulanıklaştığı bugünlerde ‘an’da kalma mücadelesi vermeksizin geçmişi ve geleceği birleştiriyor.

 

“Paracetamol”  adlı ilk serginden bu yana iki yıl geçti. Bu süreçte yeni serginin oluşma hikâyesini ve Fulya Çetin’in ifadesiyle ‘plastiğinin öyküsünü’ merak ediyorum. Kavramsal olarak hangi konuları ele aldın?

 

Versus Art Project’ te açmış olduğum “Paracetamol” sergimden hemen sonra çalışmalarına başladığım proje oldu “Time Machine”. Kişisel birtakım anı ve hikâyelerimi anlattığım ilk sergimin ardından bu kez hikâyeyi daha geniş tutarak genel bir bakış yakalamaya çalıştım. Zaman çizelgem içerisindeki ufak hatıralardan başlayan serüven, insanlık tarihine ve sonrasında da geleceğe uzanan bir anlatıma evrildi.

 

Bu sergide insanlığın başarıları, kayıpları, umutları, tecrübeleri, hayal kırıklıkları arasında yolculuk halinde olurken, bir taraftan da zaman makinesi içerisine bizzat kendim girip kişisel bir serüvene çıktığımı da belirtmeliyim. Özellikle bu yolculuk yapmış olduğum Time Machine sanatçı kitapları ile başladı.

 

Öncelikle yakın zamanlı eskiz defterlerimi yeniden ele aldım. Bu defterlerin içerisindeki sayfalardan bir seçki oluşturdum. Sonrasında bu seçkiyi tamamen el yapımı bir kitaba dönüştürmek ilk adımım oldu. Aslında bir nevi kendi işlerimi kopyalama fikri üzerine yoğunlaştım. Sayfaları bitirip kitabın ciltlenmesini de tamamladığımda, istediğim boyut ve formatta ilk el yapımı sanatçı kitabımı bitirmiş oldum. Sonrasında kopyala işlemleri diğer kitapları tamamlayana kadar devam etti. Sonuç olarak birbirinin aynısı olmaya çalışan, toplamda altı adet el yapımı Time Machine sanatçı kitapları ve sergimin adı ortaya çıktı.

 

Seni bu formatta kopyalamaya iten şey neydi?

 

Notlarımı, fikirlerimi netleştirmek ve düzenlemek diyebilirim. Defterlerin içerisinde işlenmemiş halde bulunan her bir parçayı yerli yerine oturtmak bir şekilde. Kopyalama fikrinin dikkatimi çekmesinin nedeni bu oldu. İşlerimi yaparken onları tekrar ele alıp düzenlediğim zamanlar sıkça karşıma çıkıyor. İster istemez yaptığım bir deseni bir kez daha çizmek, değiştirmek durumunda kalabiliyorum. Bu şekilde doğru sonuca yönelmem kolaylaşıyor. İlk kitap bittiğinde tüm sayfaları tekrar kopyalama fikri de bu şekilde ortaya çıktı. Her sayfayı yan yana koyduğumda ve dikkatli bakıldığında görünen ufak farklılıklar işin büyüsünü daha da artırıyor.

 

VERDİĞİMİZ KARARLAR NE KADAR DOĞRU

 

Seride sıklıkla tipografiye yer veriyorsun. Neden?

 

Tipografiler, başlıklar, metinler farklı bir açıdan ilgimi çekiyor. İşlerime dahil ederek tasarım dilini zenginleştirmeyi seviyorum. Bazen tek bir cümle çoğu şeyi özetleyerek anlatabiliyor. İzlediğim bir filmde ya da okuduğum bir kitapta geçen günlük konuşma cümlelerini not alıp ileride kullanmak için biriktiriyorum. Zamanı gelince cümleler ve işler mutlaka birbirlerine kavuşuyor zaten. Ara sıra bu notlara bakıp birbirlerinden kopuk bu cümlelerin alt alta gelerek anlamsız diyaloglar kurmasını izliyorum.

PARALEL EVRENDE NASIL HİKÂYELER YAZILIYOR

 

Serginle izleyiciyi hangi zamana götürüyorsun?

 

Sergide geçmiş, şu an ve gelecek anlarının hepsi mevcut. Geçmişte yaşanmış ve tarihe yazılmış başarı öykülerinin yanı sıra günümüze ulaşan hatıralar ve gelecek kaygılarını, tüm bunların yanında belki de anlamsız bir şekilde emekleme çabalarımızı görüyoruz. Verdiğimiz kararlar ne kadar doğru? Bu tür yolculuklarda geçmiş hatalarımızı telafi etmeyi seçer miydik? Umarsızca yolumuza devam edersek gelecekte bizi neler bekliyor? Bunun gibi soruları sormaya çalıştım.

 

Figürlerin geçmiş, şimdi ve gelecek zamanda yolculuk yapıyor ve tek bir düzlemde birleştirdiğin zaman ve mekan olguları kendi yaşamından anlar ile döngüsel bir ironi yaratıyor. Bugün bu durum gerçekten ‘ironik’ mi?

 

Hepimizin geçmişte değiştirmek istediği ufak ya da büyük anıları, silmek istediği hatıraları mutlaka vardır. “It Sucks To Be You” işlerinde olduğu gibi her zaman başkalarının kusurlarını görüp bir anda “Don’t Give Up The Ship” işlerindeki batan gemiyi asla terketmeyen kaptan rolünde kendimizi buluyoruz. Tüm bu duygusal iniş çıkışlar ile verdiğimiz kararlar bizim zamanımızı şekillendiriyor. Peki paralel evrenlerde ya da henüz keşfedilmemiş ikili dünyalarda nasıl hikâyeler yazılıyor? Bunları henüz bilmiyoruz! Kim bilir, belki ilerde diğer versiyonlarımız ile bir araya gelip her birimizin verdiği kararları masaya yatırabileceğimiz bir zaman yaşarız.

 

Yapıtlarında tarihten referanslar ve metinler sıkça karşımıza çıkıyor. Tarihten bugüne insanlığın başarı ve başarısızlıkları neler?

 

Açıkçası en çok odaklandığım nokta, özellikle son birkaç senedir tabiatın sesini duyurmaya çalışıp bizlere göndermiş olduğu tüm alarmlara gözümüzü, kulağımızı kapatmamız oldu. Bu bizim en büyük başarısızlığımız. Şu an sahip olduğumuz tek evimize yaptığımız bu tahribatın yanında savaşların, fetihlerin ya da zaferlerin hiçbir önemi kalmıyor. Ne yazık ki geçmişi değiştiremiyoruz ama bir es verip anı farketmek ve geleceği ufak da olsa iyileştirmeye çalışmak bizim elimizde.

 

Son olarak bu seri geçmişten ve şimdiden geleceğe ne söylüyor?

 

Kendimize yüklediğimiz değerin sandığımız kadar fazla olmadığını, geçmişin yaşanmış bir anı kadar silik, geleceğin ise birçok alternatifi olan yollardan oluşabileceğini anlatıyor. Tüm süreç dönüp dolaşıp şu an verdiğimiz kararların önemini vurguluyor.

bottom of page