Aralık 2021 | Art | Türkiye
MAZİYE BAKMA MEVZU DERİN
Bize özgü vaziyetlerin özeti
Yazı | Onur Baştürk
Odunpazarı Modern Müze’de (kısa adıyla OMM) 31 sanatçıyı bir araya getiren yeni bir sergi var: Maziye Bakma Mevzu Derin. Sergi isimleri son yıllarda dizi isimleri gibi oldu. Çarpıcı ve ironik bir isim olduğu zaman hem sergi kendiliğinden daha çok dikkat çekiyor. hem de içeriğe dair daha fazla ipucu içeriyor. Günümüz için bir anlamda iyi. Çünkü çok fazla uyarıcıya maruz kalıyoruz ve sürekli “dürtülmeye” ihtiyacımız var. Ve doğruya doğru, bu tür sergi isimleri dile takılıyor, akılda kalıyor.
“Maziye Bakma Mevzu Derin”e katılan 31 sanatçının ele aldığı mevzular ise gerçekten hem derin hem de fena halde bizden: Karmaşık, trajik, aynı anda hem hüzünlü hem komik… Sanatçı CANAN’ın işi mesela. Müzenin bir duvarını boydan boya 80’ler Unkapanı kaset kapaklarını andıran afişlerle donatmış CANAN. Başrolünde bizzat kendisinin olduğu kasetin ismi ise şöyle: “Can Veriyorum- Kaç Kurban Daha”. Afişin altına da şöyle bir not düşülmüş: “Erkeklerin sevgisi her gün üç kadın öldürüyor”.
DİJİTAL BİR ANIT SAYAÇ
Bir başka iş, Zeren Göktan’ın “Bir İhtimal Daha Var” adlı işi ise dijital yanı da olan bir anıt sayaç. Anıt sayacın anlamı şu: Müzenin duvarında, Ümraniye T Tipi Ceza İnfaz Kurumu’ndaki erkeklerin boncukları tek tek dizmesiyle oluşmuş, eski Mısırlılar’ın boncuk kefenlerinden ilham alınarak yapılmış bir kefen tasarımı asılı. Meğer boncuk işi cezaevi kültürünün bir parçasıymış, orada öğrenmiş oldum. Neyse, bu boncuklu işin aralarına bir de QR kod işlenmiş. O kodu cep telefonunuzla okuttuğunuzda bir web sitesi açılıyor: anitsayac.com
2008’den itibaren Türkiye’de öldürülen kadınların listesinin olduğu bir dijital anıt sitesi. Sayacın 2021 yılı rakamı ise sitenin en başında yer alıyor: 362! İlk bakıldığında basit ve sıradan gibi görünen bu iş, arka planı öğrenilince farklı bir yere konumlanıyor ister istemez. Özellikle de erkeklerin bu projede iki farklı ve uç rolü olması insanı düşündürüyor: Emek veren ve öldüren!
TENEKE POLİS ARABASI
Serginin dikkat çekici bir diğer işi Halil Altındere’ye ait: Teneke Polis Arabası. Sanatçının 70’li yıllarda çocukken oynadığı Gürel marka oyuncak polis arabasının büyütülmüş hali. Oyuncak polis arabasının büyük hali bir dolu ironiye yönlendiriyor zihni: Küçük boyutuyla bir noktada çocuksu ve sevimli olabilen polis arabası, gerçek araba boyutuna ulaşınca zihinlerde temsil ettiği ürkütücü-otoriter tavrına yeniden döner mi? Yoksa ona bakarken yine bir çocuk oyuncağı hissiyle mi yaklaşırız? Serginin ismi gibi işte, mevzu derin ve aynı zamanda çok katmanlı…
BİZ BİRBİRİMİZİ BİLİRİZ
Hasan Özgür Top’un “Biz Birbirimizi Biliriz” adlı serisi ise instagramda sıkça paylaşılmaya aday olması ve içeriğiyle en çok gündeme gelecek işlerden biri. Sanatçı bu serisinde, 80’li yılların arabesk filmlerinden aldığı görüntü ve afişlere dijital müdahaleler yapmış.
Dönemin simge isimlerini; Müslüm Gürses’i, Orhan Gencebay’ı ve İbrahim Tatlıses’i “kendi kendileriyle” baş başa bırakmış. Bu müthiş ironik “yer değiştirme” serisinde özellikle İbrahim Tatlısesli olan iş dikkat çekici. Karşısında ona yalvaran kadının yerine yine İbrahim Tatlıses’in kendisini koymak, durumu hem garip bir şekilde homoerotikleştirmiş hem de tüm kadınlık-erkeklik kalıplarını bir çırpıda alaşağı etmiş.
Zeyno Pekünlü’nün 1950 ile 1980 arasındaki Yeşilçam filmlerinden “erkek erkeğe” oynanmış sahneleri büyük bir özenle toplayıp peş peşe montajladığı video işinde de aynı his var: Söylenemeyen, derinlerde gizli saklı kalmış eşcinsellik, homoerotizm ve erkek dostluğunun kendine özgü yalnız ve dar kalıplar içinde sıkışıp kalmış kısa tarihi.
KÖYLÜ KADINLAR PERFORMANSI İZLERSE…
Sinan Tuncay’ın geleneksel değerler üzerine yaptığı fotokolaj serisi kalıplar içinde sıkışıp kalmış toplumun tüm bireylerini ele alıyor. Gelin, damat, akrabalar, heteroseksüel futbolcular, o futbolcular arasında kendini gizleyen eşcinsel futbolcu, camide ibadet edenler, bir eğlence mekanında çılgınca eğlenenler, tüm ötekiler, öteki olduğunun farkında olmayanlar; kısaca herkes.
Fatma Bucak’ın iki kanallı video yerleştirmesi de sergide hoşuma giden zeki işlerden biriydi. Tuz Gölü’nde çekilen iki videonun ilkinde, sanatçı ve erkek kardeşi kısa bir performans sergileyerek tek tanrılı dinlerin doğuş efsanesini konu ediniyor.
Diğer videoda ise onları izleyen bir grup kadın var. Fatma Bucak’ın çevre köylerden davet ettiği 13 kadın. Onlar bu performansı izleyip yorum yapıyor ve tabii ki o kadınların yorumları işin kendisi haline geliyor.
Sonuç olarak OMM’daki yeni sergi; çok iyi bildiğimiz, iyi bildiğimiz için de hep kaçtığımız, saklandığımız, üzerini ısrarla örtmeye çalıştığımız, makyajladığımız ne kadar çok “bize özgü vaziyet” varsa hepsini bir güzel eşeliyor. Ama bunu sıkıcı mesajlarla yapmıyor. Tatlı sert bir üslup benimsiyor.